İş Bankası demek Türkiye demek. Ancak Genel Müdürü Adnan Bali, bankasını savunmak yerine gazetecileri aynı plağı çalmakla suçluyor. Bir garip yorum:
İş Bankası’nın Türk bankacılık sisteminde apayrı bir yeri vardır.
Sahibi halktır ve en önemli hisseler ise çalışanın elindedir.
İş Bankası’nın bir başka özelliği ise hep üretimi destekleyen bir banka olmasıdır.
Büyük sanayi kuruluşlarına verdiği desteğin yanı sıra kendi iştirakleri ile de Türkiye’nin sanayi alanında dünya devleri ile yarışır olmuştur.
Bugün eğer Türkiye, cam sanayinde dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alıyorsa bu İş Bankası’nın sayesindedir.
AKP’nin son dönemde İş Bankası’nı yıpratma politikasına tüm ülke olarak karşı çıkmak ve bu bankanın önünde set oluşturmak her Türk vatandaşının görevidir.
Çünkü İş Bankası demek Türkiye demek.
İşte bu kadar sahiplendiğimiz ve sahip çıktığımız İş Bankası’nın bir yöneticisinin Uludağ’da bir zirvede yaptığı konuşma gerçekten bizi şaşırttı.
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali son dönemde kendi bankasına yönelik saldırıları ve bu hareketin Türk ekonomisine verdiği zararı anlatma yerine üstü kapalı olarak basını suçladı.
Basını banka haberlerini hep aynı plak gibi çalan kuruluşlara benzetti.
Bir örnek verdi:
Gazeteler haber bulamadığı zaman bu plağı çalıyor. Çünkü bu plak her zaman tekrar tekrar satar!
Sayın Genel Müdürün söylemek istediği şu:
Gazeteler haber bulamadığı zaman bankalara saldırıyorlar nasıl olsa okunuyor..
Bu gerçekten böyle mi?
Gazeteler sırf yazdıklarının okunması için sürekli bankaları karalayan haberler mi yapıyorlar?
Bankacılık sektörünü çok iyi tanıyan ve bu konuda sürekli yazılar yazan bir gazeteci olarak buna karşı çıkıyorum. Çünkü burada sorun, gazetecilerde değil tam tersi son 15 yılda bankaların uyguladıkları politikalarda.
Özellikle 2005 yılından sonra Türkiye’de bankalar, üretimi desteklemek yerine, halkı borçlandırmayı tercih ettiler. Çünkü üretime verdikleri paradan sadece faiz alıyorlardı. Oysa vatandaşa para satarak suyunun da suyunu çıkarttılar.
Kredi kartı verip, hem pos makinesi pazarlayıp ondan bakım parası vs. bir çok ücret aldılar. Kredi kartı aidatı ise yemek üzerine kadayıf misali oldu.
Kredi verdikleri vatandaştan o hesap için ayrı bir ücret aldılar.
Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan dosya masrafını maalesef Türk bankaları icat etti. Banka para toplar ve üstüne masraf ve kârlarını koyup satar. Bizim bankalar daha çok kazanmak için bir de dosya parası aldılar. Bu paranın bir ölçüsü olmadı. Kimden ne alırlarsa.
Sonunda basın sayesinde BDDK lütfedip uyandı ve bu masrafı kaldırmadı ama sınırlama getirdi.
Yine bankalar kendine emanet edilen paraya ihanet edip müşteri hesaplarından BHG yani Bankacılık Hizmet Geliri diye akla mantığa, hiçbir şeye sığmayan ücret aldılar. Banka ay sonu hesabınızdan hesap işletim ücretinin yanı sıra kafasına göre üç beş, on ne bulursa alıyordu. Açıklama olarak da sadece BHG diyordu.
Bu da basının BDDK’nın gözüne sokması ile engellendi.
Daha neler, neler?
ATM’den makbuz parası, kasaya gitme ücreti, hesap inceleme ücreti, dekont basma ücreti, istihbarat ücreti…
Bunlar hep bankaların kullandığı akla ziyan yöntemlerdi.
Bu yöntemler hep Yeniçağ gibi bankaların reklam ile susturamadığı çok az sayıda gazeteler sayesinde önlendi. Bu soygunu ortaya çıkartarak BDDK’yı tedbir almaya zorladı.
Tüm bunların yaşandığı bir ülkede İş Bankası’nın genel müdürünün bu haberlere tekrar tekrar satan plak benzetmesi yaşandı.
Adnan Bey, bu plağı dolduran bankalar. Bu plağı çaldıran da siz bankalarsınız.
Türkiye’de eğer bankalar bu işi adam gibi yapsaydı emin olun ortada ne plak ne de onu çalan bir basın olurdu.
Kaynak: YENİÇAĞ GAZETESİ