Bankacılık sektöründeki binlerce kişinin sesinin duyulması için kaç bankacının daha intihar etmesi ya da kalp krizi geçirip ölmesi gerekiyor? 5-10-100?
Levent Turan daha 40 yaşında bile değildi.
İyi bir baba, iyi bir eşti. Sesiz kendi halinde kimseye zararı olmayan ekmeği için yaşam mücadelesi veren bir kişiydi.
Dar gelirli bir ailenin çocuğu olan Turan, zor şartlarda okumuş Ortadoğu Üniversitesi gibi iyi bir üniversitede eğitim görmüştü. Okulu bitirdikten sonra uzun süredir hayalini kurduğu bankacılık mesleğine atıldı. Çünkü onun döneminde yaşadığı şehirde bankacılar hep toplumda saygı görüyordu. O da seçti bankacılığı.
Sektörde umduğunu bulamadı. Çünkü sektör yabancıların kontrolüne geçmiş ve adeta canavara dönüşmüştü.
Acımasız bir baskı ve kuralsızlık hakimdi artık bu sektörde.
Yıllarca çalıştı. Mutsuz olmasına rağmen bir gün bile bunu dile getirmedi. Hep içine attı. Geç saatlere kadar çalıştı sesini çıkartmadı.
Ancak son dönemde üzerinde o kadar iş yükü vardı ki psikolojisi Allah bullak olmuştu. Tek varlıgı iki evladı için dayandı. Dayandı… Dayandı…Sonunda psikolojisi iflas etti ve bir gece yavrusunu koklayıp, ailesiyle vedalaştıktan sonra gecenin karanlığında evinden çıkıp Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden kendini karanlık sulara bıraktı.
Bir bankacı ölmüştü.
Acımasız sektörde sadece “ah-vah”ile karşılandı. Gazetelere bile haber olmadı. Çünkü o bankacıydı. Gazeteler bankaları kızdıracak haber yapamazlardı. Çünkü bankalar gazeteler için en büyük reklam kaynağıdır. Onları kızdırmak yanlış olurdu.
Bankayı kızdırmayan sadece gazetelermiydi?
Elbette hayır!
Çalıştığı kurumdan da büyük vefasızlık görmüştü.
Cenazesine bir iki bankacı ve ailesi katılmıştı. Çalıştığı bölge müdürlüğü o kadar yoğundu ki.. Onların hedefleri vardı. Kart satıp, sigorta yapacaklardı. Daha çok kredi verip o yabancı patronlarının daha çok sevinmesi için çabalıyorlardı. Bu nedenle cenazesine bile katılamamışlardı.
Levent Turan yaşama veda etti.
Kırgınlıkla…
Levent Turan’ın sesiz çığlığını kimse duymadı.
Ne BDDK, ne de Ankara’daki politikacılar.
Hele çalışma hayatını düzenleyen Çalışma Bakanlığı hiç duymadı.
Şimdi buradan Çalışma Bakanlığı’na soruyorum:
İnşaatta 3 işçinin ölümü karşısında onlarca müfettiş gönderip inceletiyorsunuz. 200 bin beyaz yakalının feryadını son 2 yıldır neden duymuyorsunuz?
Aydın’ın Söke ilçesindeki bir banka müdüresi kanserli olduğu için düşük performanstan işten atılıyor yani ölüme terk ediliyor. Bunu neden görmeyip duymuyorsunuz.
Son bir yılda binlerce bankacı hedef baskısı nedeniyle sağlığını ve işini yitirdi. 17 ve 18 maddeden işten atılan bu insanlar bir daha asla iş bulamıyorlar. Bankalar kendi aralarında yaptıkları gizli bir anlaşma ile hakkını arayan bu insanların meslek hayatını bitiriyorlar.
Peki bunları neden duymuyorsunuz?
Bankacıların seslerini duymanız için daha kaç kişinin intihar etmesi gerek?
Kaç kişinin kanser olması lazım?
Dahası kaç ölüm sizin vicdanlarınızın sağırlığını giderecek!
Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
Kordsa’ya EcoVadis’ten Bir Altın Madalya Daha
Sabancı Holding iştiraklerinden Kordsa, sürdürülebilirlik alanında başarılı uygulamalarıyla dünyada örnek gösterilmeye devam ediyor. Sürdürülebilirlik ve inovasyon odağında hayata geçirdiği malzeme...