90’ların Türkiye’sinde Emekliler İçin Bile İmkansız Değildi!
2002 yılında nüfus içerisinde ev sahipliği oranı yüzde 73 iken 2024 verileri itibariyle yüzde 56,1.
2002’den beri en düşük oran bu!
Avrupa ortalaması yüzde 70 iken cari durumda Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında ev sahipliği oranında en düşük dördüncü ülke konumunda.
Tabi, bu oranın aksaklıkları var…
Mesela konut ağaları!
5, 10, 50 veya ben diyeyim 100 siz deyin 200 daireleri var…
İnşaat rantından faydalanan şişman fareler misali bunlar.
O kadar konuta sahipler, lakin bir de ahlaksızları var: Vergi vermiyorlar hatta elden kira alarak kiracıları mağdur ediyorlar.
Maliye üzerlerine çöküyor mu? HAYIR!
Kiracı oranı yüzde 27,2.
Anasının, babasının veya akrabalarının evinde yaşayanlar var, oran yaklaşık yüzde 15.
Haliyle ev sahipliği oranının 2024 yılında yüzde 56,1 olması da tam manasıyla gerçek anlamda barınma kabiliyetini yansıtmıyor.
Ah bu NAS deneyi!
Açık söyleyeyim, barınma krizini doğurdu.
2014 yılında Türkiye, ev sahipliği oranında yüzde 61,1 ile kendi tarihsel zirvesini görmüştü.
2014 itibariyle son yirmi yılın zirvesinden bahsediyorum…
O halde gelin gidelim yirmi yıl önceye, yani 1994’e!
Detaylarda boğulmaya gerek yok.
Standart bir memur emekli olunca aldığı tazminatla öyle ya da böyle bir daire alabiliyordu!
Hatta kıdemi yerindeyse, beyaz yakalı yani eğitimliyse, tekniker olsa bile işin ehliyse, bırakın bir daireyi üzerine kalan para ile ek olarak araba dahi alabiliyordu.
Çocukları vardı, EVLATLARI!
Onların geleceğini şekillendirebiliyorlardı.
Kırmızı et tüketimi…
Aynı durumu yansıtıyor!
Dedim ya ah bu negatif reel faiz dönemi.
Allak bullak etti her şeyi.
1960’larda yaklaşık kişi başı 17 kg olan kırmızı et tüketimi 1990’larda 20-25 kg civarındaydı.
2010’larda 30 kg’mın üzerine çıktı.
Sonrası mı? 2024’te 10 kg’mın altına geriledi…
İktisat yani ekonomi denilen bilim ya da uğraş tek bir şeyle uğraşır: Hayat kalitesi optimizasyonu.
Hayat kalitesi ise barınma ve beslenme ile başlar!
O yüzden eski Türkiye mi yoksa yeni Türkiye mi diye sormak bence yersiz.
Unutmayın…
Gayri Safi Milli Hasıla yani iktisadi nicel büyüklük hiçbir şeydir, gelir dağılımı adaleti ise her şeydir!
Maalesef artık 16 milyon kaymak tabakaya karşı 70 milyon dar gelirli ve fakir var.
İşte bu yüzden sosyolojik bozulmayla karşılaşıyoruz.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Prof. Dr. Soner GÖKTEN