Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası-TCMB verilerine göre finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlıkları 2 milyar 370 milyon Dolar, yükümlülükleri de 7 milyar 79 milyon Dolar arttı.
Söz konusu firmaların net döviz pozisyonu açığı ise 4 milyar 709 milyon dolar artarak 141 milyar 930 milyon Dolara çıktı.
İmamoğlu olayı sonrasında ise Merkez Bankası’nın 20 milyar Doların üzerine rezerv erittiği anlaşıldı.
Hamleler ardı arkasına geldi…
Faiz bandının üst sınırı yüzde 46’ya çıkarıldı,
Haftalık repo ihaleleri askıya alındı,
Likidite çekmeye yönelik senetlerin ihracı planlandı,
Depo alım ihalelerinin vadesi uzatıldı,
NDF-TL uzlaşmalı vadeli döviz satım sözleşmeleri geri geldi,
Ve nihayetinde TL mevduat stopajının düşürüleceği kulisi yayıldı.
Politika faiz indirim döngüsünün devamı olasılığı bir yana dursun, olası politika faiz artışı kimi piyasa uzmanlarınca seslendirilmeye başlandı.
Bunların hepsi tek bir gaye güdülerek yapıldı: Tek bacaklı ‘ekonomi politikasının’ temel taşı olan düşük yani reel kazanç sağlamayan Dolar kurunun devamı için.
Ve tam bu noktada; döviz borçlarını artıran Şirketlerin iki pencereli halleri artık BİRER GERÇEKLİK olarak karşımızda.
Lakin bu Şirketleri FİNANSAL POZİSYON ALANLAR ve FİNANSAL POZİSYON YARATANLAR olarak ikiye ayırmak gerekiyor.
Finansal pozisyon alan CEO’ların döviz borçlanma isteklerinin temelinde GÜVEN unsuru vardı.
Neye güven?
Ekonomi politikasına ve nihayetinde reel değerlenme beklenen TL’ye.
Nitekim yaşanan olaylar, biliyoruz ki, bu amaçla hareket eden CEO’ların bu günlerde uykularını kaçırıyor.
Dolar’a gelecek talebin karşılanamaması veya önlenememesi durumunda kayda değer bir KUR ZARARI RİSKİ ajandaya girmiş vaziyette.
Bir de finansal pozisyon yaratanlar var!
Onlar ise tam tersine GÖBEKLERİNİ KAŞIYORLAR.
Neden mi? İzah edeyim…
Literatürde ‘COCO’ olarak ifade edilen yani basitçe ‘hisse senedi ile değiştirilebilir tahvil’ anlamına gelen döviz bazlı tahvil ihracı yapanlar her türlü KAZANÇLI çıkacaklar.
Sizleri teknik olarak boğmadan bu sistemi anlatmaya çalışayım.
Şirket, örneğin yüzde 9 ile Dolar cinsinden hisse senediyle değiştirilebilir tahvil ihracı yapıyor.
Sözde ‘yabancı’ bu tahvili alıyor! Burayı kulaklarınıza birkaç saniyelik not edin…
Diyelim politika faizi indirim döngüsüne girdi.
Her şey güllük gülistanlık işliyor.
Faiz düştüğü için tahvil fiyatları artacak bu bir!
Faiz düşerken şayet bu Şirket borsada işlem görüyorsa hisse fiyatları artacak bu iki!
Haliyle bu Şirketin CEO’su bakacak: Faiz düşüşü itibariyle fiyatı artan tahvili ikincil piyasada alan var mı? Varsa satacak. Şayet yoksa hazır hisse senedi fiyatı artmışken diyecek ki bu denli faiz ödemeye gerek yok; HOKUS POKUS ile tahvili hisse senedine dönüştürecek.
Diğer varsayımla, yani faiz indirimi ötelenmiş veya hayal olmuş ise…
Bu tahvilin karşılığı yüksek faizi sahibine ödeyecek.
Hani size söylemiştim ya, kulağınıza not edin diye…
Şayet sözde yurtdışından gelen bu para Şirket patronunun parası ise; şirket patronu her türlü KARDA olacak ve Şirket’in kazancını gene yurtdışına transfer etme kabiliyetine haiz olacak.
Faiz düştü, hisse sattı… Gene KARDA!
İşte bu GÖBEĞİNİ OKŞAYANLAR hep kazanır.
Bilmem anlatabildim mi?
Not olarak son bir kelam: Neden yurt dışı tahvil ihraçları artmıştı? Diye soruyorsanız cevabını burada arayın derim.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Prof. Dr. Soner GÖKTEN