Öncelikle temel hususları hatırlayalım…
Tahvil faizinin artması ne anlama geliyor?
Tahvil fiyatının azalması demek.
Yani tahvile satış gelmesi demek.
İmamoğlu gözaltları sonrasında üç günde söz konusu gösterge tahvil faizi yaklaşık yüzde 38’den yüzde 48,15’e yükseldi. Yani faizlerde üç günde yaklaşık yüzde 27 artış yaşandı.
Diğer bir ifadeyle 3 gün öncesine kadar tahvili yüksek fiyatla alanlar bugün fiyattaki düşüşe bakmadan tahvil pozisyonlarını kapattılar.
Peki, bu tahvilleri neden almışlardı?
Merkez Bankası’nın en son güncellemeyle birlikte 2025 yılı enflasyon hedefi yüzde 24, 2026 yılı enflasyon hedefi ise yüzde 12 olarak belirlenmişti.
Faiz indirim döngüsü algısı iyiden iyiye oturmuş; Merkez Bankası Başkanı Karahan’ın da 2024 yılında enflasyonu yüzde 24’e çekme kararlığını ifade etmesiyle; iki yıllık kısa vadeli tahvil etkin bir kazanç aracı olarak vitrindeki yerini almıştı.
Piyasa beklentileri çerçevesinde 2024 yılında yüzde 30 enflasyon gerçekleşmesi beklentisi yatırımcıların kafasında adeta oturmuş; bu çerçevede politika faizinde 2024 yılı sonu itibariyle yüzde 32’ler bir bakıma öngörülebilir hale gelmişti.
Şöyle ki, enflasyon 2024 yılında yüzde 30 seviyesinde gerçekleşse dahi; politika faizi çerçevesinde iki yıllık gösterge tahvil üç gün öncesine kadar sahip olduğu yüzde 38’lik faiz ile 2024 yılında yaklaşık yüzde 8’lik bir faiz iniş patikasını mümkün kılmaktaydı.
Bu durum, yani gösterge tahvilde muhtemel hale gelen yüzde 8’lik iniş patikasıyla 2024 yılında tahvil sahiplerine fiyat artışı imkanı doğurarak kayda değer kazanç elde etme imkanı tanıyacaktı.
Basitçe bu senaryo gerçekleşseydi şöyle düşünebilirdiniz: 2024 sonunda TL mevduat faizleri %30 bandında iken sizin elinizde yıllık yüzde 38 kazandıran bir senet olacaktı. Haliyle bu senedin devir yani satış bedeli artacaktı.
Peki, ne oldu?
Doğrusu, yanlışı yani siyasi tartışmalardan ari olmak üzere yapılan gözaltılar Türkiye’nin öngörülebilirliği üzerinde sistematik risk algısını körükledi.
Sistematik risk, çeşitlendirme ile ortadan kaldırılamayacak, başka bir ifadeyle yatırımcının minimize etme şansı bulunmadığı risklerdir.
Yabancılar açısından da sistematik risk artışı politik riski körükler.
Politik risk ise baştan konulan oyunun kurallarının aniden ve hızlı bir şekilde değişme olasılığıdır.
İşte bu vaziyet, Türkiye’nin kısa ve orta vadeli ortamında değişiklik olabileceği ihtimallerini artırarak enflasyon ve faiz başta olmak üzere kısa vadeli iktisadi göstergelerinde oynaklık (değişkenlik) kapasiteni arttırdı. Dolayısıyla gerek yabancı gerekse de yerli tahvil yatırımcısı; elindeki satarak pozisyonlarından çıkmayı tercih etti.
12 Ağustos 2026 vadeli gösterge tahvilin faiz oranı bugün (21.3.2025) saat 15:15 itibariyle yüzde 48,55’i gördü.
Gösterge tahvil faizi en son 20 Mart 2024’te yüzde 48,16’yı görmüştü.
Kısacası şu an İTİBARİYLE BİR YIL geriye geldik.
İki sonuç ve iki soru var.
Birincisi şu: Yüzde 24’lük enflasyon hedefi tutturulabilecek mi?
Basite indirgeyeyim, siz değerli okuyucuları teknik kısmıyla yormayayım.
Düşünün, kısa vadeli gösterge tahvilde piyasa kabaca yakın gelecek için bugün itibariyle yüzde 48,50’lik bir faiz belirlemiş.
Bu bahisle şu an itibariyle yüzde 24 enflasyon hedefi hayalî kalmış vaziyette.
Merkez Bankası’nın yukarı yönlü enflasyon güncellemesinin önü açılmış durumda.
Hatta Nisan ayında bırakın PAS geçilmesini, faiz artırımı masaya konulmuş bir alternatif olarak karşımızda.
İkincisi ise şu: Eğer yüzde 24’lük enflasyon hedefi korunuyor ise şu an gösterge tahvil çok ucuz! Peki, alınır mı?
Şayet, enflasyon hedefinde sapma ve faiz artırımı olmaksızın faiz indirim döngüsüne devam kesinleşirse; açık söyleyeyim bu tahvili buralardan almak müthiş kazanç sağlar.
‘İyi de hoca, bu kadar çalkantılı vaziyette hiç bu beklentiye girilir mi?’ Diyenleriniz olduğunu duyar gibiyim.
İşte ben de bundan bahsediyorum.
Tahvil yatırımı düşük sistematik risk gerektiriyor.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Prof. Dr. Soner GÖKTEN