Geçen perşembe günü sabahı, bir gazeteci arkadaşım hafta başında yaşanan gelişmelerin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın yıl sonu için belirlediği enflasyon tahminini (%24) nasıl etkileyebileceğini, faiz indirimlerinin kesintiye uğrayıp uğramayacağını, hatta bu koşullar altında bir faiz artırımının söz konusu olup olmayacağını sordu.
Ben de kendisine kısa bir yanıt verdim; “Siyasal gerginlik belirsizlik ve güvensizlik yaratarak enflasyon beklentilerini yukarı çekebilir. Diğer yandan bu gerginliğin kurlar üzerinde yaratacağı yukarı yönlü baskı engellenemezse bu da fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı yaratır. Söz konusu gelişmeler normal işleyen bir merkez bankasının enflasyon tahminlerini yukarı doğru çekecektir. Enflasyon tahmininin yukarı gitmesi ise faiz indirim hamlelerinin yapılmasını zorlaştıracaktır, politika faizini sabit bırakmak tercih edilebilecektir. Eğer siyasi ortam daha da gerilirse enflasyon beklentileri, kur baskısı hem de fiyatlar daha hızlı yükselebilir. O zaman da faiz artışı dahi gündeme gelebilir. Bu hafta başında yaşanan siyasi şok ekonomideki diğer dengeleri de olumsuz etkileyebilir”.
Bu diyalogdan bir gün önce JP Morgan Türkiye için yıl sonu enflasyon tahminini 27.2’den 29,5’e yükseltmişti, yine aynı diyalogdan birkaç saat sonra TCMB’nin gecelik borç verme faizini 2 puan artırarak yüzde 46’ya çıkardığı medyaya yansıdı.
Siyasal istikrar, bir ülkede devlet ve politik sisteminin sağlam olduğu, ani veya aksaklıklara neden olan değişikliklerin yaşanmadığı, vatandaşın sabahları şok edici haberlere uyanmadığı, eğer sabahın erken saatlerinde kapısı çalıyorsa bunun “sütçü” olduğunu düşündüğü bir ortamı tasvir eder. Söz konusu ortamda belli düzeyde bir devamlılık, nizam ve intizam mevcuttur. Ülkeye yayılan protesto yürüyüşleri, darbe, devrim veya liderlerin sürekli her gün kendi aralarında fütursuzca atışması gibi olaylar ile karşılaşılmaz. Siyasal şiddet olaylarının ve önemli yapısal değişikliklerin yaşanmaması da politik istikrarın bir parçasıdır. Siyasal istikrar makul ve rasyonel ekonomik politikaların yürütülebilmesi için olumlu bir zemin oluşturur. Böyle bir zeminde enflasyonu kontrol etmeye yönelik politikaların daha başarılı bir şekilde yürütülmesi gayet doğaldır.
Bir ülkede siyasal istikrar mevcutsa o ülke yabancı sermaye açısından cazip hale gelir ve yatırımcı güveni artar. Yabancı sermayenin ülkeye akması sonucunda ekonomik büyüme canlanır ve enflasyonist baskılar azalır.
Maalesef, bugün Türkiye’de yaşayanların bu iki tür istikrarı (siyasal istikrar ve fiyat istikrarı) ayrı ayrı ya da bir arada gördükleri zamanlar çok sınırlı. Özellikle 1973 petrol bunalımından sonra Türkiye’de hem siyasal istikrarsızlık hem de enflasyon yükselişe geçti. 1980 askeri darbesinden sonra Türkiye’de siyaset ve fiyatlar bir süreliğine bir nevi donduruldu. Tekrar demokrasiye dönüldükten sonra ise ülkede siyasal çalkantılar ve yüksek enflasyon yaşanmaya devam etti. Sadece, 2000’li yılların başlarında AKP iktidarının ilk yıllarında bir miktar siyasal istikrar yaşandı ve enflasyon tek haneli rakamları görebildi.
Hafta başında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi, akabinde yolsuzluk ve terörle bağlantılı suçlar nedeniyle gözaltına alınması Türkiye’de şok etkisi yarattı. Bir ülkede ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel genellikle birbirleri ile pozitif bir ilişki içindedir. Büyümede ve refah seviyesinde artış, işsizliğin azalması, enflasyonun düşmesi gibi olumlu gelişmeler siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda da olumlu etkiler yaratır. Son siyasi gerginlik ise Türkiye’nin zaten hassas dengeler içinde olan enflasyon ile mücadelesine olumsuz etki edebilecektir. Gözaltı ve sonrasında gelen baskılar öncelikle çok hassas olan döviz kurlarına ve borsaya yansıdı. Döviz kurlarındaki ani sıçrama TCMB’nin müdahalesi ile kontrol altına alındı. Bununla birlikte İMKB bu kadar şanslı olamadı ve bu satırlar yazıldığında borsa birkaç gün içinde 10900 civarından 9200 civarına yüzde 15.30’luk bir düşme kaydetti.
Siyasi gerilim yıl başından bu yana yavaş yavaş artarken ekonomik performans üzerindeki etkisi sınırlı kalmıştı. Artık, geldiğimiz noktada, siyasal gerginlik enflasyonla mücadelede dikkate alınması gereken önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve buna karşı verilen tepkiler ile belirli bir eşik aşılmış oldu ve ekonominin hassasiyeti arttı. Eğer mevcut süreç İmamoğlu’nun tutuklanması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması, muhalefete yönelik operasyonların devam etmesi şeklinde ilerlerse enflasyonla mücadelede Türkiye’nin daha zorlu ve uzun bir yol yürümesinin gerekebileceği söylenebilir.