Son ABD başkanlık seçimi öncesinde Donald Trump’ın ABD’nin ikinci kez başkanı olması halinde nasıl bir yönetim tarzı sergileyeceği merak konusu olmuştu. Ülkesinde önemli ve başarılı bir iş insanı olarak tanınan Trump birinci başkanlık döneminde geçmiş ABD başkanlarına göre sıra dışı bir liderlik ortaya koymuştu. Baskın karakteri, tepeden bakan tavırları, inatçılığı, hırsı, kararlılığı, öngörülemezliği, kurumsallığa ve geleneklere verdiği tepkiler, manipülatif yaklaşımları onun ABD’nin en ilginç başkanlarından birisi olarak tanınmasını sağlamıştı. Birinci başkanlık dönemi sonrasında, ikinci kez aday olduğu ve kaybettiği başkanlık seçiminin sonuçlarını tanımaması, bunun sonradan bir isyana dönüşmesi ve destekçilerinin ABD kongresini basması hafızalarda derin izler bıraktı.
Trump, kaybettiği seçimin ardından pek çok suçlama ve soruşturmalarla karşı karşıya kaldı. Bu soruşturmalar ve suçlamalar karşısında kararlılığından ödün vermedi. 2024’te Demokrat Aday Biden’ın karşısına yeniden rakip olarak çıktı. Bir suikast girişiminden kurtularak başkanlık seçimini hem de açık ara kazandı. İkinci döneminde ABD’yi nasıl yöneteceğine dair çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Bir kısım yorumcu “deli-dolu” liderlik tarzının devam edeceğini ileri sürerken, bir diğer kesim geçmiş tecrübeleri nedeniyle daha ılımlı bir tablo çizeceğini ileri sürdü.
Donald Trump 20 Ocak’tan bu yana görevde ve başkanlık sandalyesine yeniden oturduğu andan bu yana geçen zamanda geçmiş döneme göre kendi stilinde çıtayı daha da yükseltmiş gözüküyor. Bu durum hem ABD hem dünya hem de Türkiye için önemli sorunlar yaratabilir. Birinci başkanlık dönemindeki ilk icraatlarının arasında Meksika-ABD sınırına bir duvar örülmesi, altı Müslüman ülkenin vatandaşlarının ülkeye girişlerini yasaklamak da vardı. Bu icraatlar hem kendi ülkesinde hem de dünyada büyük tepki çekmişti.
Trump-Zelensky görüşmesi dünya için çok ciddi bir uyarı
Trump’ın ilk başkanlık döneminde, Mayıs 2017’deki Nato zirvesinde Karadağ Başbakanı Duşko Markoviç’i iterek önüne geçmesini, Haziran 2018’deki Nato zirvesinde medya önünde anlaşma üyesi ülkeleri ve özellikle Almanya’yı Avrupa’nın savunmasını hafife almakla ve yükü ABD’nin omuzlarına yüklemekle suçlamasını, Nisan 2018’de Beyaz Saray’da Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un saçındaki kepekleri temizlemesini tüm dünya şaşkınlıkla izledi. Trump’ın olağandışı tavırlarından Türkiye de etkilendi. Ağustos 2018’de ABD’li Rahip Brunson ile ilgili tehditleri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı ve diplomatik nezakete sığmayan mektubu bugün Türkiye’de hala konuşulmakta.
Trump’ın ikinci dönem başkanlığı ise akıllara durgunluk verecek nitelikte söylem ve eylemlerle başladı. Başkan seçildikten kısa bir süre sonra Danimarka’ya bağlı bir özerk bölge olan Grönland’ı, Panama kanalını ve Kanada’yı bir şekilde ABD’ye bağlama istek ve azmini kamuoyuna açıkladı. Filistin-İsrail çatışmasının merkezindeki Gazze’nin Filistinlilerden arındırılarak bir tatil şehrine dönüştürülmesi planını kamuoyu ile paylaştı. Bu da dünya kamuoyunu hayretler içinde bırakarak, tarihe geçti.
Trump’ın Ürdün Kralı ile 11 Şubat’ta yaptığı görüşmede de Gazze’ye öylece el koyacağını açıklaması ciddi bir diplomatik krizi tetikleyebilirdi. Bu görüşmenin bir felaketle sonuçlanmaması Kral Abdullah’ın tecrübeli ve sağ duyulu bir devlet adamı olması ile engellendi. Söz konusu görüşmede Abdullah’ın Trump’ın domine edici açıklamalarından duyduğu rahatsızlığı beden diline yansıdı ama bu çok tecrübeli devlet adamı diplomatik bir dille ABD başkanının açıklamalarını tasvip etmediğini belirtmeyi başardı. Ama aynı ayın sonunda, nadir madenler anlaşması için ABD’ye giden, Kral Abdullah’a göre çok daha az birikimi ve eğitimi olan ve büyük bir savaşın stresi altında ezilen Zelenski, Trump’la birlikte basına açıklama yaparken ortamın gerilmesi ile birlikte dünyada görülmemiş bir muameleye maruz kaldı. Görüşme de Trump’ın aşağılayıcı üslubundan kendisinden önceki ABD başkanı Biden da nasibini aldı. Bu, dünya için şok edici bir gelişmeydi ve Trump’ın işin içinde olduğu ortamlarda olayların kolaylıkla kontrolden çıkabileceğinin açık bir işaretiydi.
ABD’nin, dünyanın ve Türkiye’nin refah seviyesi olumsuz etkilenir
Başlangıç düzeyinde uluslararası iktisat dersi alan iktisat öğrencilerine serbest ticaretin ülkelerin refahı üzerine nasıl olumlu etki yaptığının altı çizilir. Teorik olarak, ülkeler daha ucuza ve verimli olarak üretebildikleri mal ve hizmetlere odaklanıp uzmanlaşmışlarsa ve serbest ticaret varsa bundan taraf olan tüm ülkeler yararlanırlar. Özellikle, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra dünyada gelişen serbest ticaret ortamı küresel refahın artmasına ve yine küresel düzeyde yoksulluğun azalmasına katkıda bulunmuştu. Trump ise ABD’nin gümrük duvarlarını yükselterek, ülkesinin kendine yeterliliğini ve istihdamı artıracağı iddiasında. Bununla birlikte, uluslararası iktisat derslerinde öğretilen bir diğer kavram da “misilleme”. Bir ülke gümrük duvarlarını yükseltirse diğer ülke de gümrük duvarlarını yükseltecek ve her iki ülke daha pahalı hale gelecektir. Nitekim, teori geçerliliğini gösterdi. Trump’ın gümrük tarifesini artırma tehdidine karşılık ilgili ülkeler tarifelerini artırarak karşılık vereceklerini açıkladılar. Bu şekilde devam edilirse dünyada refah seviyesinin düşeceğine kesin gözle bakılabilir. Trump sadece politik, diplomatik kuralları değil ekonomik kuralları da zorluyor.
Medya önünde, doğal davrandığı, samimi olduğu, açık konuştuğu izlenimi veren, kendisine itiraz edenlere tepeden bakan ve onların ağzının payını veren, çabucak kesin kararlar alabilen bir lider kısa dönemde geniş halk kitlelerinin sevgi ve sempatisini kazanabilir. Buna karşın, bu liderlik tarzı orta veya uzun dönemde bir ülkenin çok ciddi sorunlarının ve düşmanlarının birikmesine yol açabilir. Özellikle, İkinci Dünya Savaşından sonra bu savaştan alınan derslerin de etkisiyle ülkeler arasında iş birliği ve dayanışmayı ön plana çıkaran pek çok çalışma yapıldı, örgütlenmeler ve platformlar oluşturuldu. Bunlar itidalli, soğukkanlı, düşünerek, sorarak hareket eden liderlerin öncülüğünde gerçekleşti. Bunların liderlik tarzları soğuk, halktan kopuk, itici gelebilir. Ama bu tarz liderliğin öneminin İkinci Dünya Savaşı gibi bir felaket daha yaşanmadan anlaşılması dünyanın geleceği açısından çok önemli.