Yıllardır dilimizde yer etmiş ,her fırsatta, her ortamda, yeri geldiğinde, söz bittiğinde söylediğimiz bir cümleydi “ Eğitim Şart !” Yanılmışız… Bizim gibi gelişememiş, sorumluluklarını taşıyamayan, olgunlaşamayan, çıkar odaklı düşünen , kendi keyfine göre yaşayan “ çocuksu” toplumlar için her şeyden önce “ denetim şart !” demeliymişiz.
Toplum olarak bizler bu denetimsizliğin bedelini yıllardır her yerde, her platformda öder olduk. Canımızla, malımızla, maddi ve manevi olarak hayatımızdan gidenlerle , kaçan huzurumuzla, uykularımızla , gelecek endişelerimizle, stresimizle, korkularımızla… Her gün ama her gün bedeller ödüyoruz .
Bir yerde yemek yerken, bir şey içerken zehirlenecek miyim acaba ? Bir yolculuk yaparken , bu aracın kontrolleri yapıldı mı acaba ? Bir yerden alışveriş yaparken kazıklanıyor muyum acaba ? Çocuğunu okula gönderirken öğretmene emanet edebilir miyim acaba ? Hastaneye girerken çıkabilecek miyim acaba ? Soru sormayı bilenler için sorgulamanın sonu yok bu sorumsuz topluluklar içinde yaşarken… işimiz zor.
23 yaşında okuldan mezun olduğum yıl başvurduğum bir bankanın müfettişlik sınavını kazanıp, mülakattan da geçince hem çok sevinmiş hem de biraz şaşırmıştım doğrusu . 45 kilo, zayıf, çelimsiz, tek güvendiği şey mezun olduğu iyi okullar olan, hiç bir tanıdığı , torpili olmayan bir genç kızı müfettiş olarak işe alacakları konusunda şüphelerim vardı sanırım. Kendim bile kendime tam güvenmezken, bana güvenip o görevi veren kuruma ben de çok güvendim böylece. Denetimin inceliklerini ve önceliklerini anlatan Oryantasyon Eğitimi sürecinde bizlere refakat eden müfettişler başta olmak üzere çok sayıda rol modellerimiz oldu bu kurumda yıllar içinde . Benim için en temel hedef, motivasyon, ilke “ İşimi doğru ,dürüst, kurallara uygun.” şekilde yapmaktı her zaman . O dönemde birlikte görev yaptığımız , bizden önceki ve bizden sonraki yüzlerce titiz müfettiş arkadaşım gibi . “ Sorumluluk “ bizim göbek adımızdı. Bunun için şubelerde bulunan , mevzuatı , kuralları anlatan KALIN kitapları okuyup anlamaya , günlük yayınlanan tamimleri, Umum Mektupları takip etmeye önem verirdik. İşi iş başında öğrenmek, bilmediklerini sormak, okumak, anlamak zorlayıcı ama geliştirici bir süreçti.
Bankacılık konusunda hiçbir bilgi deneyim olmadan , kısa süreli yoğun bir eğitimle bizleri müfettiş muavinleri olarak şubelere gönderdiklerinde bilgisizliğimiz anlaşılmasın diye ( ki anlaşılırdı elbette ) çok susar, çok dinler, çok gözlem yapardık . Üstadların dediğini yapma noktasında geçmişten gelen bir gelenekle “ öğle yemeğinde O ne yerse aynısını yemek “ gibi bir adet bile varmış bizden önce. Biz o kadarını yapmadık ama bilgisini deneyimini paylaşmayı bilen seven Üstad’larla büyük bir uyum içinde ve keyifle çalıştık.
Kurumlar için “ Teftiş Kurulları “ hayati öneme, değere sahiptir. Bizlere eğitimlerde anlatılan ilk konulardan biri müfettişlerin bağlı olduğu Teftiş Kurulu’nun doğrudan Yönetim Kurulu’na raporlama yapmakla yükümlü olduğu idi . Yani Müfettişlerin yazdığı raporları, yaptığı tespitleri Genel Müdür’ün dahi değiştirme yetkisi , etkisi yoktu teoride. Teftiş Kurulu bu açıdan bağımsız bir birimdi . Bu nedenle müfettişler görevli gittikleri her birimde bu özgüvenle hareket eder, kurumun her biriminde şubesinde , yasalara , mevzuata uygun olmayan, yanlış, eksik uygulamaları titizlikle raporlarlardı. Bölge Müdürleri , Genel Müdürlük birimleri de bu eksikleri, yanlışları takip etmekle ve gidermekle görevli ve sorumlu kabul edilirlerdi.
Daron Acemoğlu’nun Nobel ödülüne layık görülen çalışmasında öne çıkan ana fikir , ülkelerin gelişmesinde, toplum refahının artmasında “ nitelikli kurumlarının “ aklının, geleneklerinin, disiplininin, liyakatinin korunması, gelecek nesillere aktarılması olarak görülmekte. Kurumların daha iyiye gitmesini sağlayan ise “ bağımsız, güçlü denetim” anlayışına sahip çıkılması. Denetim süreçlerine , raporlarına yerli yersiz müdahalelere izin verilmemesi . saygı duyulması , dikkate alınması, gereklerinin ivedilikle yerine getirilmesi ve yerine getirmeyenlerin hesap vermesini sağlayacak yaptırımlar uygulanması.
Bu güç devlette en üst seviyede Yönetenlerdedir. Özel işletmelerde, Patronlardadır. Denetleyenleri doğru ( torpilsiz, liyakate dayalı ) seçip, en iyi şekilde yetiştirip , gerekli yetkileri ve gücü verip , müdahale etmezseniz Kurumlarda çalışanlar da kendilerine çeki düzen verir, olumsuzluklar hızla giderilir . Bunu yapmak artık ahlaki bir görev, hayati önem taşıyan bir niyettir.
Benim göreve başladığım yıl, sınavına başvurduğum Banka , gazetelerde TEFTİŞ KURULUNUN başarılı geçmişi ve gelecek vizyonu ile haber olmuş, dikkatimi çekmişti . Son yıllarda Teftiş Kurulları ve müfettişler adeta “görünmez” , “silik” bir rolde. Farklı bankalardan sık sık duyduğumuz dolandırıcılık, suistimal haberlerinin , Teftiş Kurullarının kurumlar içinde zayıflatılması ile bir ilgisi olmalı. Daha güvenli yarınlar için, daha iyi çalışan kurumlar … daha iyi çalışan kurumlar için ise “Denetim Şart !” diyerek bitirelim .