Belediyelere yönelik mali baskılar ekonomiye zarar verebilir

Dr. Ayhan Bülent Toptaş yazdı:

Bülent Toptaş

Mart 2024 yerel seçimlerinden CHP’nin başarılı bir sonuç alarak çıkmasından birkaç ay sonra iktidar belediyelerin biriken vergi ve sosyal güvenlik primi borçlarını gündeme getirerek bir tartışma başlattı. Söz konusu tartışma iktidarın belediyelerin bu borçlarının tahsiline yönelik hamleleri ile daha da kızıştı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan’ın hafta başında özel bir televizyon kanalında yaptığı açıklamaya göre belediyelerin Sosyal Güvenlik Kurumu’na olan borçları 167 milyar TL.’yi bulmuş durumda ve bu borçların yüzde 70’i (yaklaşık 117 milyar TL.) halen CHP tarafından yönetilen belediyelere ait.

Işıkhan, en borçlu belediye olan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İzBB) borcunun 12, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 8,7, İstanbul Belediyesi’nin ise 7,3 milyar TL. olduğunu belirtiyor. Bu bilgiye karşın, söz konusu belediyelerin 2023 yıl sonu bilançolarının 36 numaralı “Ödenecek Diğer Yükümlülükler” pasif hesapları incelendiğinde bu borçların birkaç yüz milyon TL.’yi geçmediği görülüyor. Bu durum, bizi Bakanın açıkladığı borçların söz konusu belediyelerden ziyade bu belediyelerin işletme ve iştiraklerine ait olduğu sonucuna götürüyor. Bu sonucun hemen hemen vergi borçları için de geçerli olduğu söylenebilir.

İktidar, geçtiğimiz Kasım ayında bir cumhurbaşkanlığı kararı ile belediyeler üzerindeki mali ablukayı yoğunlaştırmak için önemli bir adım attı. Belediyelerin kamu kurum ve kuruluşlarına olan ödenmemiş borçları belediyelere genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan paylarından kesinti yapılarak ödetilebiliyordu. Ancak, cumhurbaşkanlığı kararından önce, belediyeler tarafından kurulan ve özel hukuk hükümlerine tabii belediye şirketlerinin borçları için bu paylardan kesinti yapılamıyordu. Kasım ayında Resmî Gazetede yayınlanan cumhurbaşkanlığı kararı ile belediye şirketlerinin kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarının da belediyelerin genel bütçe payından kesilebilmesi mümkün hale getirildi.

Karar çıktıktan yaklaşık bir ay sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerinde uygulandı ve etkisi çok güçlü oldu. İzBB’nin yıl başında genel bütçe payından beklediği gelirden 1,5 milyar TL.’ lik bir kesinti belediye şirketlerinin SGK borçlarına karşılık yapıldı. Bu gelişme İzBB’nin ocak ayı başındaki maaş ve ikramiye ödemelerini aksattı. Bu aksaklık belediye çalışanlarının tepkisine, işi bırakmasına ve hizmetlerin durmasına yol açtı. Medyaya yansıyan bilgilere göre İzBB ortaya çıkan mali boşluğu doldurmak için bu ay sonunda 103 gayrimenkulünü yaklaşık 1 milyar TL.’ye satmayı planlıyor.

Türkiye ekonomisi zarar görebilir

Belediyelerin (ve/veya iştiraklerinin) SGK borçlarının Sayıştayın da yıllardır yaptığı hatırlatmalara rağmen, sanki bir tuzağa çeker gibi, yıllar içinde milyarlarca liraya yükselmesinin beklenip (Bkz. Tablo 1), sonra mali ablukaya alınmaları doğru değil. Soruna daha başlangıç aşamasında müdahale edilebilir, bir çözüm bulunabilirdi. Ama ne yazık ki bizde bir sorun krize dönüşmeden müdahale edilmiyor.

Belediyelere yönelik mali baskıların sonuçları sadece bu kurumların temel hizmetlerinin aksamasına yol açmakla ve yerel halkı huzursuz etmekle kalmıyor. Belediyeler ve belediye şirketleri bulundukları şehrin önemli ekonomik aktörleri. Personel istihdam ediyorlar, iş verdikleri şirketlerin elemanları istihdam edilmiş oluyor, mal ve hizmet satın alıyorlar. Belediyelerin harcamalarındaki aksama veya azalmalar bulundukları şehrin ekonomisini yavaşlatabilir, işsizliği artırabilir, şehrin ödediği vergilerin düşmesine sebep olabilir.

Konunun teknik, hukuki ve idari bir yaklaşımla ele alınmayıp, siyasi rakibin silkelenmesi üslubuyla ele alınması veya bir didişme ve ağız dalaşı konusu haline getirilmesi ise yatırımcı güveninin aşağı seviyelere düşmesine yol açıyor.

Belediyelerin yoğun mali baskı karşısında ellerindeki taşınmazları acilen, haraç mezat satmak zorunda kalmalarının sonuçları da dikkate alınmalı. Bu taşınmazların kamudan özel sektöre geçmesi ile kentsel rant da özel sektöre geçer, gelir dağılımı eşitsizliği artar ve gelecek nesillerin bu taşınmazlardan en geniş şekilde yararlanma olanağı ortadan kalkar. Ayrıca, belediyenin kent planlaması üzerindeki hakimiyeti de olumsuz etkilenebilir.

Sorunun bu noktaya gelmesinde belediyelerin de hatası var. Özellikle, belediye şirketlerinin partilerin yandaşlarının istihdam deposu olarak görülmesi, liyakatin olmaması, iyi denetlenmemeleri, bunların ana görevlerine yönlendirilmemesi, piyasada rekabet edecek derecede verimli çalıştırılamaması bu kuruluşların belediyeler için birer yüke dönüşmesine yol açmakta.

Bakan Işıkhan’ın açıklamaları geniş yankı uyandırdı. Bununla birlikte bakanın kendince uygun gördüğü bir televizyon kanalında, kendince uygun gördüğü belediyelerle ilgili borç verilerini açıklaması, daha geniş bir veri tabanını kamuoyu ile paylaşmaya açmaması şeffaflık açısından önemli bir eksiklik olarak değerlendirildi. Bu yaklaşım yine teknik ve hukuki bir meselenin siyasi manipülasyon malzemesi yapıldığı izlenimi yaratıyor ve kamu yönetimine olan güveni azaltıyor. Bu açıklamalar bakanlıkta bir basın toplantısı ile yapılabilirdi ve daha geniş bir veri tabanı (hangi kurumların ne kadar SGK borcu olduğunu gösteren) erişime açılabilirdi.

Özetlemek gerekirse, belediyelerin SGK ve vergi borçlarının üzerine sert yöntemlerle gitmek kısa vadede muhalefeti silkeleyebilir, iktidarı memnun edebilir. Ama orta vadede bu hamleler bumerang etkisi yaparak ekonomiyi vurup, halkın refahını düşürüp, memnuniyetsizliğini artırarak iktidarı da vurabilir. Ayrıca halkın siyasete olan inancı daha da aşağı seviyelere düşer. Sorunun çözümü hiç de zor değil. İlgili bakanlıklar belediyelerle iktidar veya muhalefet belediyesi olarak ayırt etmeden görüşerek makul bir ödeme planı üzerinde anlaşmalı, belediyeler de artık bu konuda daha sorumlu davranmaya başlamalı. Böyle yapılmazsa, bu borç tahsilatı süreci ilgili herkesin ciddi kayıplara uğrayacağı bir süreç olacak.

Exit mobile version