Merkez Bankası, ‘Piyasa Yoğunlaşması ve Firma Kar Marjları: Enflasyonist Baskılar Yaşayan Gelişmekte Olan Bir Ülke Örneğinden Mikro Bulgular’ başlıklı araştırmayı yayınladı (LİNK: https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/yayinlar/arastirma+yayinlari/calisma+tebligleri/2025/25-01 ).
Bahse konu olan şey, akademik içerikli bir makale.
Çalışmanın, işbu yazımın konusu oluşturan kısmına değinmeden önce şunu belirtmek isterim.
Araştırma, yani makale, İngilizce yayınlanmış.
Türkçe kısa bir özet var.
Lakin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın TÜRKÇEYİ öncelemek ve esas almak gibi bir yükümlülüğü de var.
Bu doğrultuda, bu tür araştırmaların GENİŞLETİLMİŞ TÜRKÇE ÖZETLERİNİN muhakkak yayınlanması gerekiyor.
Gelelim çalışmaya…
Öncelikle, çalışmanın başlığını oluşturan iki kavram, ‘piyasa yoğunlaşması’ ve ‘kar marjı’ ne anlama geliyor onu belirteyim.
Piyasa yoğunlaşması, bir sektörün veya pazarın o sektörle ilgilenen az sayıdaki önde gelen üreticisi tarafından kontrol edildiği durumdur.
Yani rekabetin azaldığına işaret etmektedir.
Paramedya TV Youtube yayınlarında ve ulusal televizyonlarda hep söylediğim hususa dem vurulmuş.
Türkiye’de sektörler oligopolleşti.
Oligarklar yaratıldı!
Diğer bir ifadeyle; sektörlerde üç beş büyük oyuncu kaldı, diğerleri piyasadan silindi.
Hal böyle olunca da fiyatlar bu oligarklar tarafından belirlenir hale geldi.
Bunu engelleme görevi kimindi?
Rekabet Kurulu’nun!
Ne iş yaptı?
Hiçbir şey.
İşte bugün fahiş fiyatlamadan bahsediyorsak, bunun büyük vebali, kimse kusura bakmasın, Rekabet Kurulu’ndadır!
Kar Marjı (Mark-Up) ise, bir işletmenin yıl içindeki satışlarının toplam değeri ile maliyetleri arasında oluşan farktır.
Peki, bu durumu yaratan nedir?
Negatif reel faize dayalı NAS politikası yani ekonomisidir.
Sorumlusu kimdir?
Bizzat bu çalışmayı yayınlayan Merkez Bankası’nın NAS dönemindeki yönetimidir.
Merkez Bankası bu çalışmayı yayınlayarak, adeta, akademik bir dille günah çıkartmaktadır!
Ve anlayanlar için, NAS DENEYİNİN verdiği tahribatı İTİRAF ETMEKTEDİR!
Nasıl mı?
Makalede, 2009-2022 dönemi itibariyle ortaya çıkan iki sonuç, bu İTİRAFI ÖZETLEMEKTEDİR!
Çalışmadan aynen aldığım iki bulgu cümlesini sizler için HALK DİLİNE çevireceğim.
Birinci cümle şudur: ‘Analizler, genel örneklem dönemi boyunca, yüksek kâr marjlarının büyük ölçekli, dış ticaret odaklı ve yüksek finansal kaldıraç kullanan firmalar tarafından sürüklendiğini göstermektedir.’
TİM Başkanının kulakları çınlasın. O rahat dönemi özlüyordur.
Zira bu sonuç halk diliyle şunu söylemektedir: Türkiye’de yüksek kur düşük faiz döneminde tek özelliği ucuz fiyatla rekabet etmek olan don gömlek ihracatçıları yüksek kar marjı elde etti. Ve özellikle; 2020-2022 dönemi esas olmak üzere; NAS politikasının nimetlerinden yararlanarak adeta sıfır maliyetle borçlanan işletmeler enflasyon canavarından faydalanarak maliyetlerini azalttılar.
Nereden anlıyoruz bu tespitin halk diliyle ifadesini?
Dikkatimi çeken ikinci sonuç cümlesinden: ‘…görece daha düşük bir iktisadi anlamlılık seviyesinde olsa da enflasyonist dönemde artan kâr marjlarının daha yüksek yatırım ve daha düşük çalışan maliyetlerine yol açtığı görülmektedir’.
Kısaca çalışmanın dediği şu (tabiki çalışmada böyle yazmıyor, bu benim sizler için olanı söyleme şeklim): Bu güne kadar yüksek kur ile ihracata dayalı büyüme uygulandı. 80 milyon vatandaş don gömlek ihracatçılarına çalıştı. Rekabetçilik ortadan kalktı. Takiben, KGF kredileri ve NAS döneminde enflasyonun altında yani sıfır maliyetli krediler ile para bulan işletmeler; bu fonları yatırımlara yöneltti. Takiben enflasyonla fiyatlar arttı, emek maliyetleri enflasyonun altında kaldı ve işletmeler müthiş kar elde ettiler.
Alın size İTİRAF!
Servet transferinin akademik dille izahı.
Türkiye’de belirli bir kesimin nasıl zengin edildiğinin akademik dille açıklaması.
Makaledeki önemli bir eksikliği hemen belirteyim.
Kaldıraç kelimesinin halk diliyle tercümesi risk demektedir.
Risk ise belirsizliğin objektif ölçütüdür.
Bu bahisle finansal kaldıraç kavramının tercümesi finansal risktir.
Öz kaynak yani şirket sahiplerinin parasal sahipliği ile işletmenin üçüncü taraflardan temin ettiği borçlar toplam finansman tutarını (sermaye yapısını) oluşturur.
Teorik olarak bu toplam içerisinde borçlar artıkça finansal kaldıraç yani finansal risk artar.
Hâlbuki NAS döneminde borçlandıkça finansal risk artmadı.
Çünkü kredilerin maliyeti sıfırdı.
Bu kredilere ulaşabilen işletmeler YATIRIM YAPTILAR!
Çok muğlak bir kelimedir yatırım!
Ne tür yatırım? Diye sormak gerekir…
Üretim kapasitelerini mi artırdılar?
AR&GE’ye mi yöneldiler?
Yoksa aldıkları borçları yani kredileri enflasyon canavarı belirginleşmeden dövize, yüksek faize veya gayrimenkule mi yatırdılar?
İşte bu yüzden, çalışmadaki akademik eksiklik finansal kaldıraç özeline odaklanmaktır.
Hâlbuki NAS İTİRAFI finansal kaldıraçtan daha çok faaliyet kaldıracı özelinde ortaya çıkar.
Nedir faaliyet kaldıracı, yani faaliyet riski?
Toplam giderler içerisindeki sabit gider payıdır, sabit giderin başabaş noktası üzerindeki etkisidir.
Sabit gider ise faaliyetler durunca işletmenin katlanması gereken harcamalardır.
Yani, üretim kapasitelerindeki büyüme sabit gider artışına yol açacağı için faaliyet riskini yani kaldıracını artırır.
Eğer finansal kaldıraç yani borçlanma (kredi kullanımı) artar lakin faaliyet kaldıracı artmazsa; burada işletmelerin yaptığı ‘kapasite artışı yatırımı değil’, ‘finansal yatırımdır’.
Bir sonraki çalışmada TCMB araştırmacıları bu ilişkiye baksınlar dilerim…
Bunun böyle olduğunu göreceklerdir.
İşte bu da NAS İTİRAFINI, yani servet transferine neden olan para politikasının itirafını akademik olarak daha anlamlı kılar.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Prof. Dr. Soner GÖKTEN