Bu platformda sürekli olarak sektörün insan kaynakları yaklaşımlarını ve sektör çalışanlarının geldiği durumu ortaya koymaya çalışıyoruz.
Evet, hem küresel düzeyde hem de ülkemizde ciddi bir ekonomik dalgalanma ve bunun sonucunda oldukça zorlu bir dönem var.
Peki, tüm bunların yükünü ilk elden sektör çalışanları mı yüklenmek zorunda? Hani nerede o “büyük bir aileyiz” söylemleri, süslü püslü “biz biriz” lafları?
Bankacılık sektöründeki iş yükü, ekonomik koşullar ve hedef baskısı çalışanları giderek daha fazla zorluyor. Bir zamanların anlı şanlı beyaz yakalıları, artık o eski günlerinden çok ama çok uzakta gözüküyor.
Veriler ne diyor?
Bankacılık sektörünün çalışan sayısı 180 bin civarında. Son 5 yılda şube sayısı %13, çalışan sayısı ise yaklaşık %10 azaldı.
Dijital ödemelerde, mobil bankacılık işlemlerinde neredeyse %200’e varan artışlar var. Ancak bu dijitalleşme artışı, şube çalışanlarının iş yükünü azaltmak yerine yeni hedefler ve sorumluluklar getiriyor. Böylesi bir dönemde riskleri yönetme yükü de cabası!
Ekonomik verileri bankacılara anlatmaya gerek yok. Onları herkes zaten ezbere biliyor. Bilinen bir şey daha var: Bu ekonomik koşullar altında sektör çalışanlarının ciddi bir geçim sıkıntısı yaşadığı gerçeği.
Sektör artık hasta!
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun verileri, bankacılık sektörü çalışanlarında kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarında %45, stres kaynaklı rahatsızlıklarda %65, baş ağrısı şikayetlerinde %55 artış olduğunu gösteriyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği’nin raporuna göre, çalışanların %68’i tükenmişlik sendromu yaşıyor, %45’i düzenli antidepresan kullanıyor.
Raporda, çalışanların %72’sinin uyku düzensizliği, %65’inin sürekli kaygı hali yaşadığı belirtiliyor.
Şu an bir araştırma yapılsa, tüm bunların üstüne, bir de EYT fırtınasının yarattığı kaygı ve çaresizlik hissinin tavan yaptığı ortaya çıkar. Adaletin, liyakatın, vicdanın ortadan kalktığı, güçlü olanın daha zalim, mazlumun çok daha çaresiz olduğu bir dönemdeyiz.
Özetle
Bankacılık sektöründe çalışanların durumu, onları hasta edecek seviyede zor ve sıkıntılı hale gelmiş durumda.
Çalışan başına düşen iş yükü ve sorumluluk sürekli yükselirken, sağlık sorunlarında da belirgin artış gözleniyor. Hedef peşinde koşarken, riskleri de yönetmesi gereken iyi yetişmiş bankacılar, artık sektörden çıkmak için fırsat kolluyor.
Ekonomik koşullar, artan iş yükü, performans baskısı, sağlık ve iş-yaşam dengesi sorunları, sektörün insan kaynakları açısından devamlılığını tehdit eder boyuta ulaşmış durumda.
Tüm bunlar, sektörün “insan”a bakışında radikal bir dönüşüm yaşanmasını zorunlu kılıyor. Mevcut durum, bu dönüşümün kaçınılmaz olduğunu ve sektörün geleceğinin bu değişime bağlı olacağını gösteriyor.
Konunun tek muhatabı insan kaynakları bölümleri de değil. En tepeden niyet olmazsa, zavallı insan kaynakları çalışanlarının da yapabileceği bir şey yok!
Peki, bunu yapan ya da yapmaya niyetlenen birileri var mı?
Cevap: Bir iki duyarlı kurum dışında, sektörün geneli için maalesef kocaman bir HAYIR!