İnsanlar umutlarıyla yaşar.
Geleceğe ilişkin umutlar insanların geçmişleri ve ellerindeki avuçlarındakiyle şekillenir.
Gelecek belirsizdir.
Belirsizlik vadeyle ilişkidir.
Vade uzadıkça belirsizlik artar…
Sosyal devlet anlayışı insanların belirsizlik algısını biçimlendirir.
Kazanabilecek miyim, bir işim olacak mı?
Barınabilecek miyim, bir evim olacak mı?
Ulaşıma dahil olabilecek miyim, bir arabam olacak mı?
Vade uzunken yani gençken algı ben merkezli şekillenir.
Belirsizlik bencildir.
Kendimizle ilgilidir.
Korkarız kendimizden, eğer ZENGİN DEĞİLSEK!
Büyüdükçe hele ki evlenip çocuk sahibi olunca şekli değişir ihtiyaçların.
Çocuğumu okutabilecek miyim?
Ailecek bir restoranda yemek yiyebilecek miyiz?
Onu giydirebilecek miyim?
Kısacası, çocuklarıma iyi bir gelecek temin edebilecek miyim?
Ardı arkasına daha da zorlaşır hayat, eğer ZENGİN DEĞİLSEK!
Yaşlandıkça vade kısalır.
Hayat bir filme dönüşür, yaşanmış sahnelere değil koyun ömrüne bakılır.
Belirsizlik yaptıklarımız üzerine değil yapamadıklarımız üzerine belirginleşir.
Yapacaklarımıza odaklanmak yerine,
Yapamadıklarımızdan korkarız eğer ZENGİN DEĞİLSEK!
O yaşta çalışılır mı hiç? Düşünemeyiz çalışırız.
O yaşta borca harca girilir mi hiç? Hadi canım sen de, başka çare mi var ki…
O yaşta eve kapanılır mı? Bırak Allah aşkına, evim varsa başımı sokabileceğim kendimizi şanslı addederiz.
Genelimiz böyle der, çünkü ZENGİN DEĞİLİZ!
İşte ekonomi bu kadar basittir.
İyi de ZENGİNLİK NEDİR?
Yanıldığınız üzere zenginlik ile servet sosyolojik olarak farklıdır.
Felsefesi derin, manası tek değildir.
Lakin temelinde hayat kalitesi optimizasyonu vardır.
Servet bireyin tüm maddi ve maddi olmayan varlıklarının cari piyasa değerleri toplamıdır.
Bir tür sanal dünyadır.
Kâğıt üzerinde miktarsal bir semboldür.
LAKİN İNSAN HARCAYABİLDİĞİ ÖLÇÜDE ZENGİNDİR!
Oturduğun bir ev var.
Başkaca varlığın az nakdin ve aylık aldığın ücretin.
Mesela konutunun değeri artıyor.
Her gün hesaplıyorsun, servetim arttı diyorsun…
Lakin günlük harcamalardan kafanı yastığa koyunca bunalıyorsun.
Satabilecek misin oturduğun evi?
Sanal bir dünyada servet hesaplayadur sen,
Kusura bakma ama ZENGİN DEĞİLSİN!
Almanya’daki Hans…
İpotekli krediyle alıyor konutunu.
Maaşının bir kısmıyla 20 yıl ödüyor.
O sırada harcayabiliyor.
Harcayarak yiyor, içiyor, geziyor…
Çocuğunu okutuyor,
Çalışmak için yaşamıyor, yaşamak için çalışıyor.
Yaşlanıp koyun ömrü kalınca, satıyor evini, tahvil alıyor, dünyayı geziyor.
Yapamadıklarından korkmak yerine yapamadıklarını yaparak ömrünü tamamlıyor.
İngiltere’deki Marry…
Emekli maaşıyla Kapadokya’da en güzel otelde kalıyor.
Manzarası, imkanı, yemeği ve içeceğiyle;
Süsleniyor, sporunu yapıyor, müziğini dinliyor…
Harcayabiliyorlar,
Kaygı duymuyorlar,
Sosyal Devlet anlayışıyla ödemiş oldukları vergilerin karşılığını alıyorlar.
Kısacası SERVET SAHİBİ değiller ama emin olun ZENGİNLER!
Mehmet Amca…
Emekli oldu lakin başını sokacak evi yok.
Bayramlarda harçlık veremiyor.
Kuşbaşı kırmızı et yiyemiyor.
Dünyayı gezmek mi?
Yan mahalleye gidemiyor belki de…
Mühendis Ali…
Çalışmış, çabalamış.
Evi var evet güzel lakin evinin değer artışı onun belirsizlik algısını ortadan kaldırmayacak ki…
Bir devinim içerisinde çabalayacak duracak.
Emekli bankacı Ayşe…
Ölmeden çocuğuna ev alma derdinde.
Bekliyor ki krediler makul hale gelsin.
Bırakmış koyun ömrünü, hala bitmek üzere olan filmi başa sarmaya çalışıyor.
Diyemiyor da kendine, ben ev alamam diye.
Dar gelirli olduğunu aynaya bakıp söyleyemiyor.
İşte ekonomi bu kadar basittir.
Sorun kendinize, ZENGİN MİYİM DİYE?
Siz siz olun, zenginliği oturduğunuz evin, bindiğiniz arabanın değeriyle ölçmeyin.
Unutmayın harcayabildiğiniz kadar zenginsiniz.
Unutmayın, servet hesabınız yaşam ihtiyaçlarınızı içine alıyorsa; siz sanal bir dünyanın içerisindesiniz.
Unutmayın, ekonomi hayat kalitesi optimizasyonudur ve belirsizlik algınız ne kadar düşükse o denli mutlu olursunuz.
Unutmayın, varlık değil esas olan nakit akışıdır.
Unutmayın, sosyal devlet anlayışı servete değil sizi zengin kılacak hayata odaklanır.
Tüm bunların kökeninde ise vergi adaleti, şeffaflık ve hesap verebilirlik yatar.
Vergi bilinci hayat kalitesi optimizasyonu için işin temelidir.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Prof. Dr. Soner GÖKTEN