Resesyon Dönemlerinde Önemli Olan Kar Değil, Nakit Akışıdır!
İşletmelerin yaşantısını sürdürebilmesi, işletme sermayesi (faaliyet) döngüsü dediğimiz çemberi kapatabilmelerine bağlıdır.
Kasadaki nakit önce stoklara, sonra alacağa dönüşür ve takiben tekrar kasaya girer.
Stoklara dönüşme süreci üretimdir.
Gerekli üretim giderlerine (hammadde, personel, elektrik su gibi cari harcamalar vb.) katlanılır ve nihayetinde stoklarda satışa hazır ürün meydana gelir.
Satışların peşin olmayan kısımları alacağa dönüşür.
Diğer bir ifadeyle vadeli satılan stok tutarı artık bilançoda alacak olarak görünecektir.
Normal koşullar altında, satış fiyatı kar marjı içerir.
Yani rasyonel olarak zararına satış düşünülmez.
Vadeli satışlarda ilgili tutar alacağa dönüşmesinin yanında aynı zamanda hasılat olarak gelir tablosunda raporlanır.
Nihayetinde de olağan koşullar altında dönem karı elde edilir.
Dikkat edilmesi gereken husus şudur.
Satış sonucunda hasılat oluşur, kar elde edilir ancak alacağa dönüşmüş vadeli satışlar nedeniyle ortada nakit girişi bulunmaz.
İşte, tahakkuk esaslı muhasebenin finansal okuryazarlığı düşük olan kişiler için yarattığı en önemli sanal kandırmaca da burada ortaya çıkar: Salt kar tutarına bakarak yorum yapmak.
Tehlike nerede başlar?
Şayet alacak tahsil edilemez ve nakit kasaya girmezse;
Yüksek kar elde ettiği düşünülen ve belki de devasa tesisleri olan işletme; faaliyet döngüsünü tamamlayamadığı için nakit darboğazına girebilir; hatta konkordato ilan edebilir hatta iflas edebilir.
Resesyon veya ekonomik küçülme dönemlerinde talep daralır.
Basitçe satışlar azalır.
Peşin satış imkanı zorunlu tüketim malları ve belirli özellikli ürünler haricinde ortadan kalkar.
Dolaysıyla; ekonomik darboğazın etkisi satışlar azaldığı için stok birikmesi ve vadeli satışlar artığı için alacak artışıyla kendini gösterir.
Bu saatten sonra, hedef tahsilattır.
Herkes alacaklıdır ve parasını istemektedir.
İcra başvurularında ve konkordato taleplerinde işte bu nedenle patlama yaşanır.
Öyle ki, rasyonalite bırakılır; hızlı şekilde nakit elde etmek için satış fiyatı bırakın başabaşı, zarar içerir. Bu olgu deflasyon, yani fiyatlarda nominal düşüşü destekler.
Tekrar edersek; finansallarda raporlanan hasılat ve kar olabilir lakin ortada nakit girişi yoksa bunlar resesyon dönemlerinde hiçbir anlam ifade etmez.
Diğer bir deyişle, kasada başlayıp kasada sona ermesi gereken döngü ekonomi küçüldüğünden artık zar zor kapanır.
Peki işletmeler bu duruma ne kadar dayanabilir?
Sabit giderlerini karşılayabildikleri sürece dayanırlar.
Sabit gider nedir?
Faaliyet hacmiyle ilişkisi olmayan giderlerdir.
Yani hiç üretim yapılmasa dahi, yani hiç faaliyet olmasa dahi yapılması zorunlu harcamalardır.
Amortisman, kira gideri, sabit ücretle çalışan yönetici ve idari personel maaşları vb. sabit giderlere örnek teşkil eder.
İşletme ne zamanki elde ettiği nakit akışıyla sabit giderleri karşılayamaz ise; işte o gün batar.
Sabit gider nasıl artar?
Duran varlıklar, yani nominal kapasite artarsa.
Yani ne kadar büyük tesis varsa, faaliyet riski o kadar fazladır.
Literatürde buna faaliyet kaldıracı denir.
Fabrika ne denli büyükse, makinalar ne denli fazlaysa sabit giderler o kadar yüksek olacaktır.
İşte gene bu nedenle,
Ekonomik küçülme dönemlerinde yüksek düzeyde maddi duran bulunduran işletmeler için nakit döngüsü kritik bir hal alır; çünkü riskleri büyüktür.
Son kelam da şudur;
Resesyon dönemlerinde birileri, bir işletme için yüksek kar elde ediyor ve devasa tesisleri var diyerek güzelleme yapıyorsa; bunlarınki finansal okuryazarlık cahilliğinden başka bir şey değildir.
MEGAP’ta gördük. Siz siz olun aman dikkatli olun.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Prof. Dr. Soner GÖKTEN