Farsça kökenli ‘Sahte’ kelimesinin TDK’deki karşılığı şöyle: “Bir şeyin aslına benzetilerek yapılan; çakma, düzme, düzmece.”
Son birkaç yıldır dünyada ve özellikle de ülkemizde sürekli gündemde kalan ‘Zombi İşletmenin’ tarifi ve kapsamı üzerinde bir diğerinden farklı olan ifadeler vardır. Bunlar;
1. Kamudan aldığı desteklere rağmen, sermaye yaratmayan ve ekonomik aklını ve ömrünü yitirdiği halde, geri ödeyemeyeceği finansal desteklerle suyun üzerinde tutulmaya devam edilen şirket Zombi’dir, tezi… Bu biraz ülkemizin şartlarına uygun olan sonuca dayalı tanımlamadır ve kısmen doğrudur.
2. Amerikalı iktisatçı James Tobin’’e atfedilen Q ölçütüne uygun olmayan, yani ‘Piyasa Değerinin’, ‘İkame Değerinin’ altında olan şirketlere risk açısından dikkat çekmek amacıyla 1970’ler için kullanılan bir tariftir ve günümüz şartlarındaki gerçeklerden uzaklaşmıştır.
3. Faiz Karşılama Oranı; ‘Faiz ve Vergiden Önceki Kârın’, ‘Finansman Giderlerine’ oranı olarak tanımlanan ‘Mali Tablolar Analizinde’ kullanılan bir rasyodur. İşletmenin bilanço kârı üretebilmesi için FKO’nın 1’den büyük olması gerekir, değilse şirket Zombi’dir. Ancak bu tarif tek başına yeterli değildir, başka birkaç rasyoyla ve veriyle teyit edilmelidir.
4. Özkaynakları negatif olan işletmeler; yani işletmenin bilançosundaki borçlarının toplam varlıklarından fazla olması… Bu tarif basitliği ve aritmetik olarak daha ikna edici olduğu için şirket analizlerinde sıklıkla kullanılmaktadır, diğerlerinden makuldür.
5. Türk Ticaret Kanunu’na göreyse bilançoda esas sermayenin üçte ikisi karşılıksız kaldığı takdirde yasal süreçleri başlatmak için YK görevlendirilmiştir, gereği yapılmıyorsa (gizli) Zombi sıfatıyla yola devam ediyordur.
6. Bana göreyse Zombi Şirket’in Türkiye için pratikte karşılığı “Makul bir süre içinde taze bir finansal kaynak temin etmeksizin tüm mali taahhütlerini yerine getirebilme gücünü ve/veya niyetini kaybetmiş işletmeler” şeklindedir.
Şirketler Neden Kötüleşir?
Her zaman her şirketin başına akut veya kronikleşmiş nedenlerden ötürü kötü şeyler gelebilir ve bu durumun etik, yasal ve teamüle uygun sonuçları ve gerekleri vardır. Sonuçlardan en fenası ise iflas durumudur. İflasın bedelini sadece hissedarlar ödemez, aynı zamanda başta çalışanlar olmak üzere kamu, satıcılar, finans kurumlar vb. de öder. Bu noktada şirket sahipleri ve karar vericilerinin ihtiyacı olan temel özellik öncelikle teknik bilgi değil, etik değerlere sahip olmanın yanında ahlaklı ve vicdanlı olmaktır. Ve muhtemelen ekonominin temel sorunu da budur; çünkü teknik bilgi ve sermaye dışarıdan temin edilebilir ama, ahlak ve vicdan içsel bir vergidir.
Piyasadan silinmek gibi istenmeyen kötü sondan kaçınabilmek için yasalarda önce işletmeye bir şans vermek amacıyla ‘konkordato müessesi’ oluşturulmuştur. Zombi Şirketlerde ihtiyaç halinde yapılacak işlerin detayını iflas erteleme (uygulamadan kaldırıldı), iflas ve konkordato süreci hazırlamak, yürütmek ve sonlandırmak konusunda uzmanlaşmış icracı avukatlar ile mali müşavirlerin alanına girmemek için, bir yana bırakıp, asıl konumuz olan “zombi olmadığı halde kendini zombi gibi gösterip bundan başkaları aleyhine menfaat sağlayan işletmeler” üzerinde yoğunlaşalım…
Konkordato Ne İşe Yarar?
Konkordato ilanı alacaklı olan 3. tarafların yasalardan gelen haklarını kullanmalarını 2 yıl kadar engeller. Bundan amaç tüm tarafların haklarını koruyarak “bir yol kazasından” selametle çıkmayı sağlamaktır. Ancak bunun için mağdur tarafların rızası gerekir ki bu süreç “oyun teorisi” kapsamındadır. Oldukça teknik ve meşakkatli olan konkordato süreci uzman hukukçularla ve muhasebecilerle yürütülür. Özetle ‘konkordatocu tarafa’ şu imkanlar tanınır:
1. Faiz ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. Kredinin kıt ve pahalı olduğu dönemlerde bir nimettir.
2. Hakkında icra takibi ve haciz yapılmaz, varlıkları koruma altındadır. Ödenmeyen borcunuz var diye aktiflerinizden bir şeycikler eksilmez.
3. İşçilerin maaşını ödemezse “haklı sebep” oluşmaz, giden yasal yollarını yeterince kullanamaz.
4. Komiserleri ikna etmek şartıyla 23 ay boyunca işletme faaliyetlerini sürdürürken “harcamalarını kendi yöneticilerinin uygun gördüğü” biçimde yapar.
Mali Tablolar, Rasyolar
Yukarıda bazıları bulunan konkordato avantajlarından faydalanmak için mali tablolarınızdaki verilerle hazırlanmış rasyoların uygun (sınırda veya kötü) olması ve faaliyetlerinize bir süre devam edebilirseniz borçlarınızı yeniden öder hale geleceğinize ATM’yi ikna etmeniz gerekecektir.
Enflasyon Düzeltmesi sonucunda 1.8 milyon tacirin mali tabloları birkaç ay önce radikal biçimde değişti, elbette ki rasyoları da… Daha ötesi ülkemize has imkanlar sayesinde zaten mali tablolarımız sahiplerince ihtiyaca(!) binaen ve/veya ‘vergi yasaları – barış, af vb.- sayesinde resen’ önceden de defalarca değiştirilmişti. Bilançolar ve kar/zarar tablolarında devlet desteğiyle “bedeli mukabilinde” varlık eklendi – varlık çıkarıldı; SMM ile faaliyet kârı hesapları zıvanadan çıktı. “Bazı varlıkların milli ekonomiye kazandırılmasına ilişkin düzenlemeler yapılıyor” bahanesiyle IASB – IFRS kurallarına tamamen aykırı, muhtemelen dünyanın en fütursuz vergi uygulamaları icat edildi. Sonuçta vergi aflarıyla, ‘siyaset ticaret ilişkisinin finansmanının muhasebeleştirilmesi’ amaçlanmıştır ve başarıya ulaşılmıştır.
Diğer yandan yine tarihin en akıllıca(!) “üretilmiş yüksek enflasyon” tecrübesi yaşanmış olan son 3-4 yıllık süreçte, yüzbinlerce işletme sahibi diğer müteşebbislerle birlikte fahiş paralar kazandılar ve servet edindiler. Bu kârların oluştuğu şirketlerin içinden yukarıda bahsedilen” vergi barışı – affı” sayesinde sahiplerinin gönlünce kullanılmasına müsait hale getirilmesiyle birlikte arsa, tarla, ev vs. alındı ve/veya nakit olarak ‘yurt – sistem’ dışına çıkartıldı. Miktar olarak vergi barışları verisine sahip olmadığımız için ortaklarca şirketlerinden ve sistem dışına çıkartılan rakamı bilemiyoruz. 2023 yılı şirketlerin toplam cirosunun 60 trilyon ve net kâr marjının %8 olduğu biliniyor. Bunun yanına KV tahakkukları eklendiğinde son 3-4 yılda en az birkaç yüz milyar USD’nin şirketler dışına çıkartılmış olma olasılığı yüksek görülüyor.
Yukarıdaki bilgi ve verileri alt alta konulduğunda konkordato yoluna gidebilen şirket sayısının 400 adetle sınırlı olmasından şu sonucu çıkarmak mümkündür: çoğu patron 2021’den itibaren biriktirdiği şirkete ait fonları iade etmekteyken, bazıları kendilerine ait gördükleri şirket karlarını uhdelerinde tutmakta kararlı görünüyorlar ki ‘ucuz banka fonlarını talep ediyorlar veya küçülme’ yolunu tercih ediyorlar, çok azı ise kayıplarının maliyetini başkalarına yıkmaya çalışıyor.
Kim En Akıllı?
İnsanlar ancak işlerine yarayacaksa kendilerini olduklarından kötü göstermeye çalışırlar. Son yıllarda gerçek enflasyonun çeyreği kadar maliyetle fonlanmaya alışan müteşebbislerin cüzi bir kısmı, finans maliyetleri yükselip KGF gibi kolaylıklar da olmayınca, aslında hiç de hak etmedikleri ‘konkordato sürecini’ kullanışlı bir yöntem olarak keşfetmiş olabilirler: ‘enflasyon arşıâlâda, faiz sıfırda’; kâr benimdir, ziyan başkalarına…