Ya Deflasyon, Ya Devalüasyon… Tek Çare Resesyon!

Prof.Dr. Soner Gökten yazdı:

Soner Gökten

Soner Gökten

Enflasyonun, yani fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışın önlenmesi için;

Motorun soğuması gereklidir.

Diğer bir ifadeyle, neredeyse bir yıl öncesinden ifade ettiğim gibi enflasyonla savaş ödünleşme gerektirir.

 

Ya ekonomik büyüme tercih edilecek ve yapışkan enflasyon sorunu gündeme gelecek;

Ya da ekonomik büyümeden feragat edilecek ve enflasyon canavarı çıktığı mağarasına geri dönecektir.

Hep ifade ettiğim gibi,

Müthiş bir Dolarizasyon sorunumuz var.

M1 para arzı içerisinde yabancı para pozisyonu açısından halihazırda değişen bir şey yok.

Halen %60 seviyesinde.

Burada azalama temin edilmelidir.

Çünkü tasarruf sahiplerinin TL’ye güven duymamaları neticesinde yabancı para tutma eğilimi, olası kur artışları nedeniyle TL para arzının artmasına ve miktarsal artış itibariyle de enflasyonla savaşın kaybedilmesine neden olur.

Yani tasarruf sahiplerinin Dolar tutma eğilimi terse dönmeli, gerçek anlamda Liralaşma tesis edilmelidir. Aksi halde Dolarizasyon, beraberinde kur riskini ajandanın ilk sıralarında tutmaya devam eder (Detay için, 2 Ağustos 2024 tarihli Dolarda Kur Riski Devam Ediyor’ başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.).

Dolarizasyonun tersine dönmesi, Türkiye’de yaşanmış alışkanlıklar itibariyle meşakkatlidir.

Negatif reel faiz ile her seferinde TL’ye güvenen tasarruf sahibinin zararla neticelenen pozisyonu, bugün DOLAR TUTMAK şeklinde cereyan eden kronik bir davranışsal sorun yaratmıştır.

Eninde sonunda DEVALÜASYON olacak beklentisi, TL’ye geçişi engellemektedir.

TCMB ise, para arzındaki yabancı para pozisyon riski nedeniyle Dolar’ı kontrol etmektedir ve kısa vadede dolarizasyon devam ettikçe başka bir alternatifi de yoktur.

Lakin geleneksel iktisadi öğretiler kapsamında da ödemeler dengesindeki açık ile kontrollü (basitçe sabit) kur arasındaki ilişkinin devam edemeyeceğini düşünenler; baktıkları pencere itibariyle devalüasyondan kaçış olamayacağı, Dolarda yukarı yönlü sıçramanın yaşanacağı beklentisi içerisindedir.

Mevcut durum itibariyle de bir bakıma haklıdırlar.

Şöyle ki, Türkiye, geçmiş krizlere karşın farklı bir durumu tecrübe etmektedir.

Yurt içi fiyatlar, son iki yılda, Dolar/TL kurunun iki katı artış göstermiştir.

Bu ise Türkiye’deki ürün fiyatlarını Dolar bazında PAHALI HALE getirmiştir.

‘Süreç böyle devam edemez, cari açık patlar!’ bakış açısı dillendirilmektedir.

Yani, ezcümle, bu durumdan çıkmanın iki yolu vardır.

Birincisi, Doların artışına izin vererek fiyat seviyelerini dolar bazlı PAHALILIKTAN NORMALE getirmektedir. Yani DEVALÜASYONDUR.

Lakin bu yol, bahsettiğim gibi para arzını artıracağından enflasyonla mücadeleyi çöpe atar.

İkincisi ise, fiyatları düşürmek, yani DEFLASYON (Para kısıtlamasıdır. Piyasadaki fiyatların belirli bir zaman aralığında sürekli düşüş göstermesi temin edilir) yaratmaktır.

Deflasyon yaratmaya dayalı iktisadi politika maalesef ACIDIR.

Yani BEDELİ AĞIRDIR!

Çünkü Deflasyon, RESESYON ile mümkündür!

Resesyon yani durgunluk, ekonomik faaliyetlerde keskin bir faaliyet daralmasıdır.

Kapasitenin altında üretim, arzın altında talep anlamı taşır.

Negatif çıktı açığı, iflas ve işsizlik ile özellikle parasal olmayan varlık değerlerinde nominal düşüş gösterge sonuçlarıdır.

Resesyon neticesinde özellikle dayanıklı tüketim malları ile hizmet fiyatlarında ve kiralarda düşüş yani deflasyon yaşanır.

Çünkü koşullar, arz tarafının erişilebilir olmayan fiyatları erişebilir hale getirmesini zorunlu kılar.

Bu durum ise; yani deflasyon etkisi enflasyonu yapışkan olmaktan kurtarır.

Peki resesyon politikası başarıya ulaşır mı?

Yanıtı şu sorunun cevabında gizlidir: Bu iktisadi politikanın siyasi sonuçları ve faturası göğüslenebilecek midir?

Sevgi ve vicdanla kalın…

Prof. Dr. Soner GÖKTEN

 

Exit mobile version