Kaldık mı e-ticaret pazaryerleri ile başbaşa…
Reklamlara ve pazarlama kampanyalarına bakarsanız sizi ve memleketi onlardan fazla düşünen yok.
Bir tanesi Amerikan Borsalarında halka arz oldum artık milli temsilciniz benim der.
Diğeri benim sayemde kadın girişimcilik arşa çıktı der.
İhracatta da kimseye söz bırakmazlar. Mikro ihracatsa alasını bizim sayemizde yaparsınız derler.
Ama satışına aracılık ettikleri ürünlerden yüzde 22’leri bulan komisyon almayı severler. Ha bir de öyle hemen paranı istemeyeceksin ey dükkân sahibi!
Bekle bakalım bir 30 gün! Daha erken de verirler elbette ama “cüzi” bir faiz karşılığında.
Yani özünde çok ciddi finansal getiri de elde ederler.
Vergi mi?
Yok, vergi işini pek sevmiyorlar.
Kim bunlar?
Çevrimiçi pazaryerlerinden söz ediyorum. Son yıllarda sıklıkla Rekabet kurumu soruşturmalarına konu olan, e-ticaret platformlarından bahsediyorum.
Malumunuz Resmi Gazete’de yayımlanan kararla birlikte yurtdışı ürün alışverişlerinde limit 30 Euro’ya düşürüldü ve ek vergiler getirildi.
Kuşkusuz düzenleyici kuruluşların niyeti ekonomik gerekçeler perspektifinden makul olsa da kararın tüketiciler açısından etkileri konusunda endişelerim bulunuyor.
Bu endişelerin temelinde de yukarıda kısaca nasıl çalıştıklarını özetlediğim pazaryerlerinin geçmiş davranışları yatıyor. Bu platformların geçmiş sicillerini merak edenler Rekabet Kurumu’nun internet sitesine girip şirket unvanlarıyla arama yapabilir ve çıkan sonuçlara göz atabilir.
Umuyorum bu şirketler, “nasıl olsa artık bizden başka çareleri yok” diyerek tüketicileri fahiş fiyatlarla karşı karşıya bırakmazlar. Umuyorum ama aslında ne olacağını da herkes gibi ben de çok iyi biliyorum.
Umuyorum Rekabet Kurumu ve diğer denetleyici otoriteler varlıklarını bu platformlar üzerinde çok daha güçlü hissettirerek bu durumu daha ortaya çıkmadan önlerler.
Çünkü büyük ihtimalle önce biz tüketicileri ufak ufak zamlarla fahiş fiyatlarla başbaşa bırakacaklar sonrasında o “şahane” finansal tablolarıyla halka arz sırasına girip biraz da yatırımcı cebine göz atacaklar.
Oysaki başka yollar yok muydu acaba diye düşünmeden edemiyorum.
Kanuni düzenlemelerle “istemeden de olsa” iç pazarda rekabetsiz, dertsiz, zahmetsiz bir ortam yaratılırsa yerli markaları globale, gerçek rekabete, katma değere kim nasıl teşvik edebilir ki…