Hiç şüphesiz ki; mevcut haliyle TÜİK güven vermiyor.
Sepet detaylarının açıklanarak bu tartışmanın bitirilmesi gerekiyor.
Lakin şu anda TÜİK hesaplamaları, enflasyon beklentilerini dürtmek yani yönetmek için elverişli değil.
Ayrıca, tüm zamlar temmuz ayına ötelenmiş vaziyette.
Yani temmuz ve ağustos aylarına ilişkin enflasyon sonuçları değerlendirme yapabilmek için çok daha faydalı olacaktır.
Bu bahisle, “FAİZ NE ZAMAN DÜŞER?” sorusunu; yalın halde enflasyona bakarak cevaplamak Türkiye konjonktüründe etkin bir değerlendirme içermez.
Daha doğru değerlendirme yapılmasını sağlayacak, elekten geçirilmiş göstergeleri aşağıda sıraladım.
Bunlar gerçekleştikçe, bilin ki enflasyon canavarı güç kaybeder ve kredi not artışı gelir.
Buyurun, dikkatlice okuyun!
Dış ticarette tüketim mallarına talep fark edilir şekilde azalacak.
Ekonomik büyüme yerine durgunluk oluşacak.
Çıktı açığı negatife dönecek yani atıl kapasite durumu gözlenecek.
Konut ve otomobil piyasası balonu tam anlamıyla patlayacak.
İşsizlik artacak.
Türk tahvillerine minimum 30 milyar Dolar (mümkünse 5 yıllıklara) girmiş olacak.
Vergi tasarısı yasalaşacak, ek vergi geliriyle faiz dışı bütçe fazlası oluşacak.
Merkez Bankası net rezervleri, kısa vadeli dış borç stokunun minimum %50’sine denk gelecek (şu an 200 milyar Dolar civarı).
Bireysel fakirleşme iflaslara dönüşecek.
Çürük yani zombi şirketler iflas edecek.
Bankaların kredi hacmi seyri durağanlaşacak.
Aylık (en fazla üç aylık) vadeli TL mevduat faizi pozitif reel kalacak.
Dolarizasyon azalacak: Bu bahisle toplam mevduat içerisindeki yabancı para mevduat oranının ilk etapta %30’un altına düşmesi gerekiyor.
Yapışkanlık yaratan hizmet fiyat artışları durağanlaşacak ve takiben yavaşlayacak.
Yani anlayabileceğiniz gibi yolumuz uzun…
Ve kesin olan, Eylülde olası bir faiz indirimi konuşmaya başlamak için bence çok ama çok erken.
Ayrıca, para ve maliye politikası haricinde;
İstikrarlı bir düzelme süreci için, güven çıpası yaratılmalı.
Görünen o ki en yalın seçenek Avrupa Birliği fasıllarının tekrar açılması.
Bunun için, siyasi tartışmalardan ari olarak, AB’nin talepleri yerine getirilebilir mi diye düşünmeden edemiyorum.
Örneğin Osman Kavala meselesi gibi…
Lakin belirtmem lazım.
Çıpa, ciddi bir yapısal dönüşümle AB süreci olmadan da yaratılabilir.
Yani, kimsenin referansına ihtiyacımız olmadan güven kazanımı sürecine geçilebilir.
Bunun için öncelikle TÜİK ve TCMB başta olmak üzere kurul bağımsızlıklarının hukuki zeminde güvenceye alınması gerekir.
İhtiyaç duyulan diğer yapısal reformları ise söylemeye gerek yok.
Not: CDS ülke riski üzerine spekülasyon yapılan bir finansal oyun alanıdır. Bu bahisle, yanlış bilinen doğruların başında CDS’in yalın olarak para ve maliye politikasına dayalı olarak puanladığı inanışı gelmektedir. Hâlbuki CDS GÜVEN ÇIPASIYLA alakalıdır. 800’den 200’e düşmek mesele değildir. Olay 150 ve altında başlar. Yazacağım…
Sevgi ve vicdanla kalın…
Prof. Dr. Soner GÖKTEN