2007-09 küresel finansal krizi, tam manasıyla bankacılık sistemindeki yetersizliği gözler önüne serdi.
Basel II kriterleri sorgulandı, yetersiz olduğu anlaşıldı ve Basel III kriterleri devreye alındı.
Bankaların, sıkıntılı durumlarda güvenlik marjını oluşturan sermayelerinin, alınan toplam riskin parasal değerine göre olması gereken minimum düzeyi artırıldı.
Sizleri teknik bilgilerle yormayacağım…
Şunu bilin yeter.
Çok basitçe, cari düzenlemeler uyarınca bir banka 100 TL’lik bir risk taşıyorsa (kredi kaynaklı, piyasa kaynaklı ve faaliyet kaynaklı olabilir) minimum 10,5 TL özkaynağa sahip olmalıdır. Yani gereken sermaye yeterlilik oranı minimum %10,5 olmalıdır (Basel II’de sermaye tamponu tanımlaması mevcut değildi ve %8 yetmekteydi).
Kriz sonrası birçok bankada sermaye yeterlilik oranları ciddi düşüş gösterdi.
Ve birçok banka da Basel III’ün gerektirdiği yeterliliği karşılamaktan uzak kaldı.
İşte bu konjonktürde bankaların imdadına CoCo’lar (Contingent Convertible Bond) yetişti.
Nedir bunlar?
Önceden belirlenmiş tetikleyici bir olayın meydana gelmesi durumunda özkaynağa dönüştürülebilen sabit getirili borçlanma senetleridir.
Kısaca, ihraç edenin alıcısına hisse senedi verene kadar sabit kupon faizi ödediği finansman yöntemidir.
Peki tetikleyici olay nedir?
Borcun ödenemeyecek hale gelmesidir.
Gene kısaca, ihraç eden baktı ki, anlaşılan sabit kupon faizinden borç ödemek mantıksız hale geldi; hisse vereyim, borcu da silip sermayeye yazayım diyebilmektedir.
İşte bu özelliklerinden ötürü, CoCo’lar çok riskli birer finansal enstrüman olarak görülmektedir.
Çünkü, alıcısı için sabit nakit akışı bir anda son derece değersiz hale gelen bir hisse senedine dönüşebilir.
İşin özeti, CoCo’lar literatürde zararlar nedeniyle sıkıntıda olan bir bankanın otorite (hükümet) müdahalesine gerek kalmaksızın sermayesini artırmasını sağlayan tahvillerdir.
Dolayısıyla, herkes bilsin ki; bu mekanizmadan borçlanılmasının karşılığı, borçlanan bankanın sıkıntı içerisinde olduğu ya da sıkıntıya girme riskinin olduğu anlamına gelir.
Bıçak kemiğe dayandı mı, borcu dönüştürürsün özkaynağa ve sermaye yeterlilik oranın artar.
İşte küresel finansal kriz sonrasında çok sayıda bankanın CoCo ihraç etmesinin nedeni de budur.
Değerli okurlar,
Türkiye mart ayında Akbank’la başlayan, TSKB ve Yapı Kredi ile devam eden AT1 yani CoCo ihraçlarıyla karşılaştı.
(Not: AT1-Additional Tier 1; tahvilin hisse senedine dönüşmesi durumunda borçlanılan tutarın nereye yazılacağını ifade ediyor. Bu kısım Basel III uhdesinde ‘ilave ana sermaye’ olarak tanımlanıyor. Neticede %10,5’lik sermaye yeterliliğinin tesisi için belirtilen özkaynak bileşenini oluşturuyor)
Akbank yüzde 9,37 kupon faiziyle 600 milyon Dolar,
TSKB yüzde 9,75 kupon faiziyle 300 milyon Dolar borçlandı.
Yapı ve Kredi’nin ise ilk görüşmeler ışığında yüzde 10 kupon faiziyle borçlanmaya gitmesi bekleniyor.
Bunlar daha önce yapıldı.
Örneğin 2019’da Yapı Kredi ilk Türk Bankası olarak %13,875 kupon faizinden CoCo ihraç etti.
Gelinen noktada, %10 getiri oranı üzerinden satış gerçekleşirse Dolar bazında beş yıl önceye göre daha uygun maliyetli bir finansman sağlayacağı ortada.
Lakin neden mart ayı itibariyle arka arkaya CoCo ihraçları görmeye başladık?
İşte asıl mesele burada…
Sinyalleri görmek ve yorumlamak üzerinedir beceri.
Diğer bir ifadeyle finansal okuryazar olmak bunu gerektirir.
İşte ben de bunu yapmaya çalışıyorum ve sizlerin beklentilerinizi doğru şekillendirmeniz için sizlere bakmanız gereken noktaları gösteriyorum.
Öncelikle, karşımızdaki tablo net.
Geçmiş yıllarda bankalarca alınan yabancı para cinsi borçlar bugün itibariyle kapanması ciddi türev yoğun bilanço dışı pozisyon gerektiren bilanço içi yabancı para pozisyon açıkları yarattı.
Bunu inkar etmek yersiz.
Zira, bahsetmiş olduğum gibi CoCo’nun zaten ruhunda ve yapısında yüksek finansal risk var.
İkinci olarak,
Enflasyon muhasebesi uygulanmadığı için fiktif karlar gördünüz ancak ben net şekilde söyleyeyim bankalar reel olarak zararda.
Ayrıca tutarını bilmediğimiz çok sayıda kredi daha yüksek faizle yeniden yapılandırıldı ve batık hale getirilmekten alıkonuldu. İşin açıkçası bunların kredi riskliliği hesabına ilişkin net bir güvencemiz yok.
İşte bu durum şu an %17 olan Sermaye Yeterliliği Rasyosunu ve %13 olan Çekirdek Sermaye Yeterliliği Rasyosunu sorgulanabilir hale getirebilmektedir.
Diğer bir ifadeyle,
Enflasyon muhasebesi uygulanmadığı için bankaların sermaye yeterlilikleri ne denli kayba uğradı bilemiyoruz.
Lakin,
Takip eden süreçte yaşanacağı artık net bir şekilde öngörülen sıkılaşmayla birlikte bankaların ciddi düzeyde sermaye ihtiyacına gereksinim duyabileceği aşikar.
Eminim ki; bu nedenle BDDK, CoCo ihraçlarını teşvik etmelidir.
Üçüncü olarak,
TL’deki olası reel değerlenme, CoCo ihracını önceki döviz borçlanmalarında TL devalüasyonu kaynaklı yaşanan kayıpların telafisi çerçevesinde önemli birer kazanım haline dönüştürebilir.
Diğer bir ifadeyle, BDDK döviz bazlı spekülatif pozisyon alınmasına izin vermese de CoCo ihraçları döviz bazlı borçlanma yoluyla yabancı para üzerine pozisyon alınmasının ta kendisidir.
İki yönlü fayda sağlar.
TL’de devalüasyon olursa borcu ödemez sermayeye dönüştürürsün biter gider.
Lakin TL değerlenirse;
Dolar olarak aldığın fonu kullanır, TL varlıklarına yatırır ve keyfine bakarsın.
Ve dördüncü olarak,
FED faiz indirmeye hazırlanırken nedir bu acele?
Biraz daha bekle, öyle borçlan. Ne olacak?
Hazır Türkiye sıkılaşıyor. Böyle giderse kredi notu da artacak…
Daha uygun finansman sağlamak varken neden görece en pahalıdan yapılıyor bu tercih?
Şayet şiddetle kapaman gereken yabancı para pozisyon açığın yoksa;
Neden bu hız, bu istek?
İşte burası biraz beyin fırtınası kısmı…
TL’de reel değerlenme beklentisi net!
Onu anlıyorum.
Yani finansman için teşvik var.
Faiz güzel,
Onu da anlıyorum.
Yani talep için teşvik var.
Lakin şöyle diyorum kendime.
Ben bu bankaların patronu olsam ve yurtdışında param olsa;
Kendi bankalarıma CoCo üzerinden borç vermek isterim.
Hem %9-10 faiz alırım.
TL değer artış fırsatını kullanırım.
Günün sonunda da istersem sermayemi artırırım.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Doç. Dr. Soner GÖKTEN