Son birkaç yazımda yerli teknoloji girişimlerimizin geçtiği zorlu değerleme süreçlerinden söz etmiş ve şu değerleme meselesinin sadece halka arz olan şirketlerde değil girişimcilik dünyasında da ciddi problemlere gebe olduğunu anlatmıştım. Ama bu sadece bizim meselemiz değil. Dünya genelinde startuplara yönelik yatırımcı ilgisinde ciddi bir geri çekilme var. Bu da haliyle pozitif nakit akışı yaratamayan ve operasyonlarını sürdürebilmek için dışarıdan gelecek yatırımcı parasına bağımlı olan girişimler için çok daha düşük değerlemelere razı olmak anlamına geldi. Getir’in de yaşadığı durum bunun örneklerinden biriydi. Ama Getir yalnız değil.
Dünya genelinde startupların yatırım süreçlerini raporlayan Crunchbase’in verilerine göre 2022’de unicorna dönüşen yani değeri 1 milyar doları aşan girişim sayısı dünya genelinde 300’ün üzerinde iken 2023’te bu sayı 28’e inmiş vaziyette. Girişimcilere yatırım kültürünün en köklü adresi ABD’de dahi önemli gerilemeler görülüyor. Son üç yılda S&P500’de yer alan şirketlerin kurumsal risk sermayesi şirketlerinin %30’u ya kapandı ya da inaktif hale dönüştü. Sadece 2023’te 9’u kapattı, 20’si inaktif yani yatırım yapmayan bir pozisyona evirildi. Yani küresel anlamda paranın bol olduğu, fazla likiditenin daha riskli yatırımlara rahatlıkla sevk edilebildiği ve borçlanmanın yani paraya erişmenin maliyetinin ucuz olduğu dönem artık yok.
Özellikle 2017 yılından sonra 2022’ye kadar dünya çapında likidite bolluğu girişimcilerin işini epey kolaylaştırmış, teknolojisi ve iş modeliyle gelecek vadeden girişimlerin cebine para koymak için yatırımcılar, risk sermaye şirketleri adeta birbiriyle yarışmıştı. Ama o dönem geride kaldı! Ucuz para dönemi bitti! Dönem nakde erişmenin güçleştiği bir yıldan uzun bir süreç bizi bekliyor.
Neden böyle bir döneme girdik?
Çünkü dünya genelinde pandemi sonrası ülkelerin karşılaştığı enflasyon sorunu beraberinde merkez bankalarının faiz artış tuşuna basması sonucunu doğurdu. Çip krizi ve uluslararası lojistik ağındaki aksaklıklar da bir araya gelince ortaya küresel servetin çok daha korumacı bir yatırım anlayışına döndüğü, mümkün olduğunca nakitte kalmayı tercih ettiği bir dönem ortaya çıkardı. Haliyle startup yatırımı gibi uzun soluklu, yüksek hacimli ve oldukça riskli bir seçenek, yatırımcıların ajandasında arka sayfalara düşmeye başladı. Üzerine bir de Türkiye’nin kendi ekonomik çerçevesini eklerseniz Türkiye’deki girişimciler açısından durum daha da ciddi yönetilmesi gereken bir işe dönüşüyor.
Peki bu yeni süreçte startuplar ne yapmalı?
Geçmişin girişimcilik dergilerinde ne kadar para yaktığıyla övünen girişimleri artık hızla pozitif nakit akışlarıyla övünmeye başlamalı. Girişimler kendi çalışma sermayesini karşılayabilecek şekilde iş modellerini ve özellikle gelir modellerini gözden geçirmeli. Kısa vadeli nakit yönetimi çok değerli. Yani günlük operasyonlara daha fazla dikkat edilmeli. Paraya erişmenin maliyeti atlanılmamalı. Hatta malum enflasyon dönemindeyiz dolayısıyla enflasyonu dikkate almadan yaratılan karlara aldanılmamalı. Unutmayın, bu dönem de tıpkı bolluk dönemlerindeki gibi geçici! Yani eğer bu düşük nakit dönemini kendi ayakları üzerinde durarak geçirirse girişimleri bir sonraki döngüde hem piyasada daha az rakiple hem de daha fazla nakit gücüyle ayakta kalabilir.
Bol para dönemlerinde startupın değerini geleceğe dönük beklentiler üzerinden yaparak şahane değerlemelere ulaşabiliyoruz. Ancak aynı şirketleri likiditenin daraldığı, herkesin nakdini kendine sakladığı dönemlere hazır hale getiremezsek o değerlemelerin hızla yerle bir olduğunu görmeye devam ederiz.