Şu sıralar her finansal teknoloji girişiminin dilinde olan bir kavram “demokratikleştirmek”. Neyi kastediyorlar demokratikleştirmekle? O ürün ya da hizmetin kullanımını belirli bir zümrenin/kitlenin tekelinden çıkararak tabana yaymayı kastediyorlar.
Muhteşem bir vaat!
Bir yandan çok daha geniş bir müşteri kitlesini hedefleyerek pazarı büyütüyorsunuz diğer yandan kendinize toplumsal bir misyon yükleyerek girişiminizin konumlandırmasını ve marka imajını güçlendiriyorsunuz.
Peki gerçekten demokratikleştirebiliyor musunuz?
Ben size yanıtı dolandırmadan vereyim, bugün Türkiye ve dünyadaki fintek girişimlerinin çok çok büyük bir kısmı herhangi bir ürün ya da hizmeti demokratikleştirmiyor. Sadece kullanıcıları açısından daha iyi, daha güçlü ve daha ucuz hale getirilmiş ancak geleneksel ürün ve hizmetler sunuyorlar. Bir kısmı ön ödemeli kartlarla yıllardır bildiğimiz, tanıdığımız ancak bankaların tekelindeki mevduat hesabı işini iyileştiriyor, bir kısmı ödeme altyapısında çözümler sunuyor, kimisi ise ticari tarafa odaklanıyor… Ancak çok açık tekrar belirtelim, bu girişimlerin hiçbiri bu ürünlerle herhangi bir şeyi demokratize edemez. Düşünsenize finansal skoru kötü birine bu fintekler kredi verebilir mi? Ya da geleneksel bankacılık ürünlerinden yararlanma imkanı tanıyabilir mi?
Öyleyse gelin esas soruyu soralım; finansal ürün ve hizmetler nasıl demokratize edilebilir?
Bu sorunun cevabı kullandığınız teknolojide daha ziyade kurduğunuz güven altyapısında saklı. Eğer siz finansal ürün ve hizmetler alanında güveni geleneksel yollarla (kredi skorları, teminat alınabilecek varlıklar, kefalet vb.) yoluyla sağlarsanız geleneksel finansal piyasaların müşterilerine çizdiği profil dışından müşteri alamazsınız. Haliyle hiçbir şeyi tabana yayamazsınız. Ancak finansal piyasalardaki geleneksel güven mekanizmasının dışına çıkar, yeni bir yol izlerseniz o zaman bir şeyler mümkün hale gelir.
Geçmiş yazılarımı okuyanlar sözü blokzincirine getirdiğimi anlamışlardır. Çünkü bugünkü teknolojilerimiz/imkanlarımız itibariyle “güveni” merkezi kurumların insiyatifinden çıkarıp genele yaymayı başarabilen başka bir altyapı bulunmuyor. Gerçek finansal teknoloji devrimi de tam olarak bu altyapının kullanımında yatıyor. Ne zaman dünyanın herhangi bir yerinden, ortalama gelir ve tasarruf eğilimine sahip bir vatandaş dünyada sadece sayılı servet sahiplerinin yatırım yapabildiği araçlara erişir, o zaman demokratize etme iddiasından söz edilebilir. Mesela bir Picasso eserine yatırım yapabiliyor musunuz? Ya da Andy Warhol? İsviçreli UBS bankasının 2022 raporuna göre küresel sanat eserleri piyasasının büyüklüğü 67,8 milyar dolar. Bu miktardan pay alan var mı içimizde? Üstelik uzun vadede çok ciddi karlar vadeden bir yatırım aracı sanat! Aşağıdaki grafikte Banksy’nin eserlerine yapılan yatırımın geri dönüşüyle diğer yatırım araçlarının karşılaştırmasını görüyorsunuz. 2021 yılında bir önceki yıla göre sterlin bazında %115 artmış.
Bugün blokzinciri teknolojisi sayesinde girişimler, finansal ürün ve hizmetler alanında daha önce hiç yapılmamışı yaparak bu tip sadece belirli bir kesimin erişebildiği yatırım ve tasarruf araçlarını dünya üzerindeki herkesin erişimine açıyor. Üstelik ne kimliğiniz, ne finansal geçmişinizin kalitesi, ne yaptığınız iş ne de toplam servetinizin bir önemi yok! 2021 yılında İsviçreli bir kripto varlık bankası (bir önceki yazımızda tartışmıştık) Sygnum, Picasso’nun ünlü “Fillette au béret” adlı eserinin sahipliğini temsil eden 4 bin adet token çıkarttı. Böylece normal şartlar altında 4 milyon İsviçre Frank’ı ödeyerek satın alınabilecek eser sadece bin franklık bir yatırım aracına dönüştü. Eser bankanın koruması altında, sahip olunan tokenlar ise istenildiği anda kripto varlık borsasında alınıp satılabilen bir araca dönüşmüş vaziyette.
İşte demokratize etmek budur! Türkiye’deki finteklerden de bankalardan da beklediğimiz budur. O yüzden şirketlerimizin, girişimcilerin dijital varlık alanındaki tüm girişimleri çok değerli ve önemli. İsviçre’nin yaptığını Türkiye de yapabilir ve toplam büyüklüğü 80 trilyon doları bulduğu tahmin edilen ancak bankacılık açısından bir değer ihtiva etmeyen küresel varlık büyüklüğünün finansal ürün ve hizmetlere dönüştürülmesinin ortaya çıkaracağı pastadan payını alabilir.
Bunun için Karıncalar TV Youtube kanalında Doç. Dr. Soner Gökten ve Remzi Özdemir Üstad ile yayınımızda düzenleyici kurumlarımıza hızla hayata geçirilmesini önerdiğimiz “sandbox” uygulaması çok önemli bir başlangıç noktası. Bırakalım şirketler, girişimciler onlar için oluşturulan “oyun havuzunda” regülasyon kaygısı olmadan teknoloji geliştirsin ve neticelerinden ülkemiz yararlansın.