TCMB’YE YAPILAN BAŞKAN ATAMALARI ÖNGÖRÜLEBİLİR OLMALI
Ben Bernanke’nin 2006 yılında Federal Rezerv’e başkan olarak atandığını duyduğumda bu durum hoşuma gitmişti. Çünkü ABD’de ekonomi masteri yaparken bir dönem onun Andrew B. Abel ile birlikte yazdığı Makroekonomi kitabını didik didik etmiştik. Kitap hala masamın üzerindedir ve hala referans olarak kullanırım. Bernanke 2014 yılına kadar Fed’in başkanı olarak görev yaptı. Geçtiğimiz yıl Bernanke’nin 21. Yüzyılda Para Politikası adlı kitabı yayınlandı. Bu kitap da şimdi masamın üzerinde. İçinde merkez bankacılığı üzerine önemli dersler var.
Bernanke’den sonra gelen iki Fed başkanını da şu veya bu şekilde önceden bilmemek, seslerini duymamak neredeyse imkansızdı. Janet Yellen da başkanlığa getirilmeden önce Fed’in çeşitli kademelerinde uzun yıllar deneyim kazanmıştı. Şimdiki Başkan Jerome Powel’ın da başkan olmadan önce Fed’in yönetim kurulunda altı yıl görev yapmışlığı var.
Bugünkü İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey’de bu meslekte tanınan, söz konusu göreve atanması beklenen biriydi. O da merkez bankacılığı camiasına örnek olacak bir atama süreci sonucunda İngiltere Merkez Bankası Başkanlığına atanmıştı.
Bu iki ülkenin merkez bankası başkanlarının atanmalarıyla ilgilenmemin nedeni bu ülkelerden birinin (ABD) parasının bizim için çok önemli, diğerinin de bu parayı temin edebileceğimiz bir piyasası olması. ABD uluslararası rezerv para olan doların basıldığı ülke, İngiltere ise bu paranın temin edilebildiği bir finans merkezi. Bu ülkeler böyle bir düzeye gelmeyi başardıklarına göre uygulamalarının dikkatle takip edilmesi ve bizim uygulamalarımızla karşılaştırılması çok faydalı olabilir.
Bir göreve kamuoyu tarafından o görevi aşağı yukarı hak ettiği düşünülen birinin atanması öngörülebilir yönetim anlayışının bir parçasıdır. Türkiye’de son yedi yıl içinde TCMB’ye yapılan başkan atamaları piyasaların hiç beklemediği türden sürpriz atamalardı. Murat Çetinkaya, Murat Uysal, Naci Ağbal ve Şahap Kavcıoğlu’nun merkez bankacılığı, makroekonomi ve para politikası ile ilgili olarak kayda değer bir geçmişleri yoktu. Çetinkaya, Uysal ve Kavcıoğlu’nun ortak yönleri bir zamanlar Halk Banka’sında çalışıyor olmalarıydı.
Hafize Gaye Erkan, Bülent Gültekin ve Rüşdü Saraçoğlu
Çetinkaya, Uysal, Ağbal ve Kavcıoğlu’nun başkan olmaları beklenmiyordu. Erkan da son anda ortaya çıkan ve kendisinden öncekiler gibi sürpriz bir isim oldu ama atamasının iki sürprizli yönü daha var. Hiç kimse Kavcıoğlu’ndan sonra Türkiye’nin ilk kadın başkanının atanacağı beklentisi içinde değildi. Bu oldukça ilginç bir gelişme, çünkü dünyanın pek az ülkesinde kadın merkez bankası başkanı görev yapıyor. Erkan’ın atandığı günlerde IMF üyesi 190 ülke içinde 17 kadın merkez bankası başkanı bulunuyordu. Erkan 18. kadın başkan oldu.
Diğer sürpriz, kamuoyunun atamadan hemen sonra Erkan’ın aleyhine bir dava açılmış olduğunu öğrenmiş olması oldu. Bu dava bankanın diğer yöneticilerine yönelik olarak da açılmış. Davanın Erkan’ın görevine nasıl etki edeceği henüz belli değil. Bunu zaman içinde göreceğiz.
Bir başka sürpriz ise Erkan’ın ABD’den gelen bir başkan olması. Yaklaşık olarak otuz yıldır TCMB’ye ABD’den bir başkan gelmiyordu. Son olarak, ABD’de isim yapmış bir akademisyen olarak tanınan Nihat Bülent Gültekin 1993 Eylül’ünde TCMB başkanlığına atanmıştı. Bununla birlikte, Gültekin 1986 ve 1987 yılları arasında TCMB’de Araştırma ve Planlama Genel Müdürlüğü yapmıştı. Bu görevini müteakiben 1988, 1989 yıllarında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı (bugünkü TOKİ) ve Başbakan danışmanlığı da yapmıştı. Türkiye içinde yıllar süren bir deneyim kazanmış ve ondan sonra TCMB Başkanlığı görevine getirilmişti. Gültekin’in şanssızlığı atandığı dönemin başbakanı Tansu Çiller’in faizleri düşürme arzusunun istediği gibi başkanlık yapmasına mani olması ve 1994 krizinin patlak vermesi oldu. Bu gelişmeler karşısında Bülent Gültekin Eylül 1993’te başlayan görevinden Ocak 1994 sonunda istifa etti.
Kendisinden bir önceki başkan olan Rüşdü Saraçoğlu ise ABD’de Boston College’da hocalıktan ayrılıp, IMF’ de çalışmaya başlayan bir ekonomistti. 1984 yılında TCMB’ye Araştırma ve Planlama Genel Müdürü olarak atandı. 1986’da başkan yardımcısı ve 1987 yılında TCMB başkanı oldu. Bu Saraçoğlu için azımsanmayacak bir hazırlık ve staj dönemi gibi değerlendirilebilir. Saraçoğlu 1987’de TCMB başkanı oldu ve bu görevini 1993 Ağustosu’nda istifa edene kadar sürdürdü. Saraçoğlu dönemi bir merkez bankası başkanının en üst düzeyde verimli olabildiği olağanüstü bir dönemdi. Söz konusu dönemde bugünkü TCMB’nin teknolojik alt yapısının, raporlama sistemlerinin, para politikası araçlarının temelleri oluşturuldu. TCMB’deki bu gelişmelerin Türkiye’deki iktisat eğitimine de çok olumlu etkileri oldu.
Bundan on yıllarca önce ABD’den gelip, sırayla TCMB’ye başkanlık yapan iki ekonomistin başkanlık makamına atanmadan yıllar önce Türkiye’ye gelmeleri yine aynı sırayla kurumun Araştırma ve Planlama genel müdürlüğünü yapmış olmaları, başkan olmadan TCMB’yi ve Türkiye’yi tanımış olmaları, kamuoyunun da bu kişileri zaman içinde tanımış olması tesadüf olamaz.
Selva Demiralp ilk kadın TCMB başkanı olabilirdi
Geçmişteki bu iki örneğe bakıldığında, ABD’de kariyer yapmış, daha sonra Türkiye’ye gelmiş, Türkiye’yi tanımış ve kamuoyu tarafından da tanınmış, fikirleri iyi bilinen Selva Demiralp’ın TCMB’nin ilk kadın başkanı olması çok daha rasyonel gözüküyor. Demiralp hayatını makroekonomi ve para politikası alanlarına adamış bir bilim insanı. 1995 yılında Boğaziçi Üniversitesi ekonomi bölümünden mezun olduktan sonra, 2000 yılında California Üniversitesinde ekonomi doktorasını tamamlamış, 2000-2005 yılları arasında Federal Rezerv’de çalışmıştı. Tecrübeli iktisatçı, 2005 yılında Koç Üniversitesinde çalışmaya başladıktan sonra bugüne kadar makroekonomi, para politikası çalışmalarını ve başta Federal Rezerv ve Avrupa Merkez Bankası olmak üzere çeşitli merkez bankaları ile bilgi alışverişinde bulunmayı sürdürdü.
Kariyeri TCMB başkanlığına uygun şekillenmiş olan Demiralp’ın ilk kadın başkan olarak TCMB’ye atanması çok rasyonel gözükse de, ortodoks yaklaşımları benimseyen bir iktisatçının sadece maliye bakanının ortodoks, para politikası kurulu, cumhurbaşkanı, finansal istikrardan sorumlu kurumun başkanı ve ekonomi ile ilgili diğer kurumların başkanlarının heterodoks olduğu bir ortamda merkez bankası başkanlığını kabul etmesi çok zor. Aynı durum Hakan Kara, Rafet Gürkaynak, Fatih Özatay için de geçerli.
Atanacağını öngörememiş olsak da Erkan’ın başarılı olmasını umuyoruz. Sıradan biri olmadığı, aksine çok güçlü yetkinliklere sahip olduğu çok açık. ABD’den sonra hiçbir hazırlık dönemi geçirmeden, ekonomik sorunları birikmiş bir ülkede, son dört senede dört ayrı kişinin başkanlık yaptığı bir merkez bankasına nasıl liderlik edeceğini ve bu görevde ne kadar kalabildiğini görmek ilginç olacak. İnşallah attığı her adım Türkiye’nin yararına olur.