İyi para nasıl olur? Bu sorunun cevabı paranın ne için kullanıldığında saklı. İnsanın özünde varlıklara dair temel motivasyonu çok sadedir. Eğer varlığı tasarruf amacıyla elimde tutuyorsam gelecekte değerlenmesini isteriz yok harcama amacıyla elimizde tutuyorsak o zaman da değerini korumasını isteriz (geçen yazıda parayla ne yapılmaz sorusuna verdiğimiz yanıtı unutmayın).
Para, harcama amacıyla ortaya çıkmış bir varlıktır. O olmasa takas ekonomisiyle işleri yürütmek gerekirdi ve harcama da her alışverişte eş zamanlı gerçekleşirdi. Ama para olunca harcama hakkımızı erteleme şansına sahip oluyor. Öyleyse bireylerin paradan beklentisi gelecekte değer kazanması değil, değerini koruması olmalıdır. Zaten parayı yönetenlerin de yani merkez bankalarının da temel gayelerinden biri fiyat istikrarı yani değerin korunmasında süreklilik değil midir?
Öyleyse iyi para = değerini koruyan, herkesçe kabul gören/geçerli olan ve hesap kitap işlerini kolaylaştıran bir araç olmalı.
Çok eskiye gitmeye gerek yok, son 50, 30 ya da 20 yıla dahi baksanız kullandığımız paraların yukarıdaki kriterler açısından ne kadar başarısız olduğunu kolaylıkla anlarız. İçinde yaşadığımız dönem de sanki ip ucu! veriyor gibi değil mi? Üstelik bunu sadece Türk parasıyla sınırlı gibi de düşünmeyin lütfen. Bakın geçtiğimiz hafta ABD’de Apple, oradaki kullanıcıları için sunduğu bir hizmet olan Apple karta (bizdeki nakit/bankamatik kartları gibi düşünebilirsiniz) dolarını yatıran müşterilerine yıllık %4,15 oranla mevduat faizi vereceğini açıkladı. Dolara %4,15 faiz! Yani hani şu geçtiğimiz yazıda da bahsettiğim dolarla birikim yapan değerli dostlarımızın, eğer bir ABD vergi numaraları yoksa erişemeyecekleri yıllık faize, aynı parayı elinde tutan başkaları rahatlıkla erişebilecek!
Örneklerini sayısını dünya genelinden çoğaltabilirim ama bana göre net olan durum piyasadaki bu paraların hiçbiri bizi hak etmiyor! Biz, dünya vatandaşları olarak daha iyisini hak ediyoruz! Öyleyse daha iyisini bulmak için denemeler yapılmasına da karşı olmamak gerekiyor.
2009 yılında hayatımıza giren Bitcoin’in temel iddiası da buydu. Daha iyi para! Üzerinden geçen 14 yılda Bitcoin, kimliği belirsiz kurucusunun ya da destekçilerinin öngördüğü yaygınlıkta kullanılmadı. Hatta başka konularda da (mesela değerini korumak gibi) “iyi para” tanımlamamıza pek uygun bir seyir izlemedi. Ancak bazı işleri de kusursuz gerçekleştirdi. Mesela 14 yıldır bir patronu, finans merkezlerinde plazaları, binlerce çalışanı, hukukçular ordusu vs olmadan tıkır tıkır çalışıyor. A cüzdanından B cüzdanına her 10 dakikada bir (ortalamada) para transferini kusursuz, kesintisiz ve “şeffaf” biçimde gerçekleştiriyor. Aynı işi yapmak için yukarıda saydıklarımın hepsine sahip olan finans kuruluşları ise işlem maliyetleriyle, gecikmelerle, aracılarla ve en önemlisi “kim olduğunuzla” uğraşıyor. Mevcut finansal sistemde birine dijital yoldan bir para yollamak için sadece gönderici ve alıcı olarak sizin istemeniz yetmiyor, bankanın da istemesi gerekiyor.
Herkesin eşit koşullarla sahip olabileceği dijital bir paranın mümkün olduğunu ispatlaması bile çok önemli bir başlangıçtır. Unutmayalım, daha iyiye ulaşmak için daha fazla denememiz ve başarısızlığı göze almamız gerekir. Bitcoin açılan bir kapı, arkasından gelenleri ise tartışmaya deva