Fay hattı;
Arkadaşıma adresi soruyorum. Eskiden olsa, caminin arkasındaki sokaktan dönmemi, sonra banka şubesinin olduğu sokağa girmemi söylerdi. Şimdi “Direkt olarak fayı takip et.” diyor! Neler olduğunu soruyorum. Kaybolduğumun farkında, sesimden anlıyor! Tam fay hattının üzerindesin, devam et, fay hattını takip et, diyor, aç haritayı, o banka şubesine getirecek, diyor ısrarla!
Neyse ki banka şubesini buluyorum. Binası çürük diye kapanmış şube. Daha sağlam olduğunu düşündükleri daha eski binaya taşınmış. Eski şube şimdi deniz kenarında zemin sağlam diye düşünmüşler en tepedekiler, çalışanlar çok mutlu deniz gördükleri için.
Ben hala fay hattında devam ediyorum yoluma, arkadaşımın evine geliyorum. Tehlikenin farkında olmadan kahvelerimizi içip eski günlerden konuşuyoruz. Onun ressam olmasından dolayı resimle ilgili soru soruyorum, nedir bu fay hattından adres tarifi diye soruyorum, “en önemli konu bu.” diyor soluksuzca. Unutmamalıyız yaşananları, derken sesi titriyor. “Seçimler ne olacak?” diyorum, “seçimler önemli değil.” diyor. Biliyorum bıkmış olanlardan. Ben ısrarla seçimleri soruyorum, o bana fay hatlarını anlatıyor. Feyza eski solculardan. Başını belaya sokmuş mu, yoksa başı belaya girmiş mi, bilmem ama içeriyi iyi bilir. O yüzden sanatla ilgilenmesi… Birkaç resim satıp şarap alır. Rahmetli annesinden kalan evinde otururken fay hatlarını ezberliyor!
“İçeride kalmamalı insan, dört duvar arasında sıkışıp kalmamalı.” der sürekli.
Dört duvar arasında kalmanın ne demek olduğunu biliyor o, Feyza’nın yanından ayrılıyorum, banka şubeme gidiyorum, döviz almam lazım. Müşteri temsilcim “Merhaba Müdür Bey, dövizleriniz hazır, biliyor musunuz, bizim şube fay hattı üzerindeymiş.” diyor. “Karşı sokakta yeni binaya taşınacağız, bir daha geldiğinizde size kahve ikram edeyim bu bina çürük, siz kendinizi kurtarın, biz maalesef çalışmak zorundayız.” diye ekliyor. Söz veriyor yeni sağlam binada kahve ısmarlayacağına. En nefret ettiğim bana “Müdür Bey” denmesi, ama bir şey diyemeden yanında ayrılıyorum. Kahve sözünü ve dövizlerimi aldım artık, çürük binada kalmamalıyım.
Aslında aynı fay hattının çocuklarıyız hepimiz, kırıklarımız farklı. Bu yüzden da bazılarımız daha kırgın oluyor. İnsanı sadece fay hatları kırmıyor ki… Çocukluğumuzda zarflar içinde harçlıklarımızla yardım topladığımız Kızılay’ın ihtiyaç sahiplerine çadır satmasına da kırılıyor insan.
Nasıl boğazından yemek geçer ki insanın? Çocuklarını nasıl sever acaba sorumlular? Ezan okundu diye susmayı erdem sananlar, cenaze törensiz definlere sebep olduklarını hiç düşünmez mi? En baştakiler, en tepedekiler, Reisler ne der acaba bu olanlara? Uzaklar… Benden çok uzaklar, yakın olsam da anlatsalar bana ne düşündüklerini! Tepede ne rüzgarlar estiğini, neden istifa edemeyenleri görevden almadıklarını öğrensem ne iyi gelir bana!
“İyi ki Kızılay da çalışmıyorum, bankada çalışmışım.” diyorum. Bunu da çok nadir söylerim. “İyi ki”ler genelde yoktur benim hayatımda. “Neyse ki satılan çadırlar kaliteliymiş” diye savunan genel müdürler var hayatımızda. Böyle genel müdürler sayesinde insan olabilmenin, insan kalabilmenin ne zor olduğunu anlıyorum. Daha önce, becerikli, kar odaklı, çok başarılı genel müdüre denk gelmemden dolayı daha az küfür ediyorum hatta etmiyorum bile. İnsan olmak bu değil ki!
En varlıklı olan şirketler dahi fay hatlarını görmezden gelerek, yer altındaki yerin altında kalır diyerek yaşamaya çalışmaya devam ediyor! En tepe yöneticiler dahi çaresizlik içinde kısa günün karının peşinde vizyoner toplantılar yapmaya devam ediyor. Oysa biliyorlar uzun vadede olacakları.
Cep telefonuma Bayraklı Belediye Başkanı mesajı geliyor, sesini duyurmaya çalışıyor. “Hükümet bizi duymuyor.” diyor mesajında. Bir belediye başkanı, çaresizliğini mesajla halka duyuruyor. Ama duyan yok!
“Reis” kelimesinden de hoşlanmam ben. Bunun yerine sağ duyulu, proaktif yöneticiyi tercih ederim. Etrafına bağırarak yönetenlerden hiç hoşlanmam, hatta bu yöneticilerin çevrelerindeki küçük gruplarca kandırıldığını düşünürüm. “Faiz indirdik.” derler. Reis de faizin indiğini düşünür. Oysa faizler artıyordur ama kimse söyleyemez. Öfkeli babalar hep yalanları duymak zorundadır.
Çadır satanların da görev yaptığını düşünmeleri de bu yüzdendir. “Enflasyonla mücadele ediyoruz.” diyerek fakirliğe mahkum edenler de bu yüzdendir. Asla gerçeği söyleyemezler, söylerlerse koltuk da gider tokat da gelir.
Powerpoint icat oldu mertlik bozuldu, Afat yöneticisi, Kızılay yöneticisi sunumlar yapıp koltuğuna sahip çıkmaya çalışabiliyor. İyi sunum yapan en az çalışandır. Bu kural her yerde aynıdır. O yüzden işi sunum olan çalışmayanlara her yerde denk gelebilirsiniz.
Bu yazıyı korkusuzca fay hattı üzerinden yazıyorum korkmadığım için değil çaresizliğimden, siz de muhtemelen bu yazıyı aynı hat üzerinde, endişe içinde okuyorsunuz.
Bir daha fay hattı hareketine kadar aynı kaygılar, aynı beceriksizlikler, aynı kötü politikalar kaderimiz olmaya devam edecek.
Aslında sağlam zemine sağlam konut yaparak hayatımızı bilim ışığında kurmak kadar kolay bir yaşam ve politika üretebiliriz. Ama rant bizleri satın almış durumda!
Fay hattı hepimizi düzeltene kadar dikine yaşamaya devam etmek genlerimizde var. Dere yatağına, fay hattına projelerimiz devam edecek. Bankalarımız da kredi vererek finansman modelleri üretecekler.
Acıları olanlara sabırlar diliyorum, yaraları olanlar acil şifalar dilerim. Bu konuda her gün kendilerini ifade etmeye çalışan bilim insanlarını saygıyla selamlıyorum, insan insana insanlık öğretir. Göçük altındaki vatandaşları kurtarmaya gelenlere, günlerce soluksuz çalışarak destan yazanlara minnettarım. İyi ki varlar.
Çadır satanları, belediye başkanı olmuş ama sorumlu olmayanları, ranta şehirleri teslim alan üç kağıtçıları Reis’e havale ediyorum.
Komşuda olan tren kazası sebebiyle istifa eden ulaştırma bakanı Kostas Karamanlis kadar olamıyoruz, Çorlu tren kazasında hiç istifa olmaması 13 duruşma, 1712 gün geçmesine 7 çocuk 25 ölümle olmasına rağmen “0” istifa “0” tutuklu. Kaybetmek genlerimizde var.
KİMDİ ULAŞTIRMA BAKANI HATIRLAYANIMIZ VAR MI?
Yaşadığımız onca acıya rağmen görev yapmaya devam edenleri de vicdanlarına emanet ediyorum, şayet vicdanları varsa.
Hareketlerimizin sebeplerini bizim dışımızdaki durumlara bağladığımızda eylemlerimizin sorumluluğunu reddetmiş oluruz. “Üstlerimizin emri”, “kurum politikası”, “dava arkadaşlığı”, “Yapmaya mecburdum.”… Bunlar sizi, siz olmaktan, insan olmaktan uzaklaştırır.
Fay bizi düzleştirmeden bizler düzelmeliyiz. Hep birlikte kazanmak için… Kayıplarımız için dua ederken bir daha bu felaketlerin yaşanmaması için de daha fazla bilimi takip etmeliyiz.
Bugün 21 Martta Çorlu Tren Katliamı duruşması var!
Fay hattından hepinize selam ve sevgiler.
Ertugrul SADIKOĞLU