Hayatınıza katmadığınız bilgi, sizi değiştirmeyen, dönüştürmeyen yani sizi farklı düşünmeye, farklı hissetmeye, farklı hareket etmeye sevk etmeyen bir bilgi size ait değildir . Sadece bir ezberdir. Ezberlerle yaşamaksa sadece boşa zaman kaybı …
Ülkemizde yaşanan ağır, yıkıcı deprem çok acı bir gerçeği bir kez daha yüzümüze vurdu. “Türkiye bir deprem ülkesi . “ Bunun sadece ansiklopedik bir bilgi olmadığını, ders kitaplarında öylesine yazmadığını , ne büyük acılara, kayıplara sebep olduğunu yaşayarak ve hatta canlı yayında günlerce izleyerek gördük… çok üzüldük, ağladık, kahrolduk. Yardımlaşma için çırpındık. Günlerce yiyemedik, içemedik. Empati yaptık. Anlamaya çalıştık…peki anladık mı ? Öğrendik mi ? Değiştik mi ?
Deprem tecrübesi sonrası , oralarda ( hala ) yaşayanlar , hayatta kalanlar için bambaşka bir hayat başladı. Çok zorlu, travmalarla dolu. Kökten değişimler gerektiren , sıfırdan başlamaya mecbur bırakan çok zorlu bir yaşam. Onlar buna “ mecbur” … Peki bizler ? Farklı şehirlerde, her an deprem olabileceği bilgisine sahip olup yine de hayatında değişiklik yapma cesaretine sahip olamayanlar. Bu bilgi bizim ne işimize yarar ki ? Binalarımızdan emin olamıyorsak, değişim için adım atamıyorsak, bunun için küçük de olsa bir mücadele veremiyorsak… bu kadar acı tecrübe ne işe yarar ?
Bizim toplumumuzda İnsanın iki kötü huyu var . İlki , bir olumsuzluğu kendi başına gelmeden idrak edememek, ders çıkaramamak. Seyirci kalmak . İkincisi de çok çabuk unutmak, hafızadan silmek, hatırlamayı reddetmek, acıyı yok saymak, üstünü örtmek …
İşte bu iki kötü huyumuz nedeniyle bizler aynı hataları durup durup tekrar yapıyoruz , benzer acıları defalarca tekrar tekrar yaşıyoruz. Biz değişmediğimiz, önlemler almadığımız , harekete geçemediğimiz için tüm bu hataları , acıları çocuklarımıza miras bırakıyoruz . Nesilden nesile aktarılan travmalar sadece dizilerde ilgimizi çekiyor . Aile travmalarını çözen, deşifre eden seanslara katılmaya bayılıyoruz ama değişime gelince reddediyoruz. Aynı ayak izlerini takip etmekte ısrar ediyoruz .
Yıllardır Paramedya yazıları ile vermek istediğim bir bilgi var. Baskıcı yönetim tarzı, adil olmayan yönetim tarzı, dinlemeye açık olmayan liderler insanları hasta ediyor . Bunu tecrübe eden binlerce bankacı bunu teyid ediyor. İş hayatında insan üzerinde “ yıkıcı” etki yaratan bu anlayışı değiştirmeye yönelik davetimiz bazen karşılık buldu , bazen bulamadı . Bazı kurumlarda bu yıkım sürerken , İnsanlar enkaz altında kalmaya devam ediyor , bazıları bu kurumlardan kaçıp kurtulmaya çalışıyor, bazıları daha sağlam duvarlar örerek yapıyı güçlendirmeye çabalıyor. Yönetimsel açıdan baskıcı kurumlar Aslında en “ zayıf” olanlar . Onlar er geç yıkılmaya mahkumlar . Kurumları sağlam yapan, doğru, dürüst, çalışkan, sabırlı, adaletli insanlardır. Onlar kurumların eğilmez, bükülmez, kırılmaz, sağlam direkleri, kolonları, yapı taşlarıdır. Malzemesi iyi olanı kurumlarda tutmak , bozuk olanı atmak gerekir.
Deprem bize çok şey öğretti. Şimdi bu bilgiyi yaşamın her alanına yaymak, her konuda oturup düşünerek doğru adımları atmak , doğru seçimler yapmak ve kaderimizi yeniden kendi ellerimizle daha düzgün yazmak zorundayız . Çünkü çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras bu olacak. Onlara çürük yapılar değil, sağlam malzemeyle , bilimle , bilgiyle , liyakatle inşa edilmiş sağlam yapılar, sapasağlam kurumlar teslim etmeliyiz . Daha da geç olmadan değişmeli ve değiştirmeliyiz .