Bütün dünya yüzde 80 enflasyon varken, Türkiye’nin neden Merkez Bankası Gösterge Faizini yüzde 13′ te tuttuğunu yanlış buluyor ve sonucunu merak ediyor. Üstelik aynı hükümet 2018 kur şokunun getirdiği kur artışı ve enflasyon sorununu faizleri artırarak çözmüştü.
Hükümet, ekonominin canlanması, büyümenin artması ve işsizliğin azalması için faizleri düşük tuttuğunu söylüyor. Faizi sorgulayanlar için de ”felaket tellalları” diyor.
Netice olarak hükümet geçmişte ve bugün dünyada bir örneği olmayan kararlar alıyor. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük gazetecisi Haldun Simavi o dönemdeki böyle kararlara “Cin Fikir” derdi.
Ama cin fikirle yönetilen bir ekonomi düze çıkamaz.
Faizleri düşük tutmak ve TL’den çıkışı önlemek için, hükümet ”Kur Korumalı Mevduat” getirdi. Özellikle bazı şirketler kur artışının getirdiği vergi yükünden kurtulmak için Kur Korumalı Mevduat’a geçtiler. Kur artışı ile faiz arasındaki fark bütçeden karşılanıyor. Bu nedenle ;
Bütçe açığı arttı. Mali istikrar bozuldu. Devlet vergi verenden kur korumalı mevduat sahiplerine bütçe yoluyla gelir aktardı. Devam ediyor.
Bu defa Hükümet ve Merkez Bankası, bütçeyi finanse etmek için, hazine bonosu karşılık icat etti.
Kobiler, ihracatçılar, yatırımlar, esnaf ve tarım dışında, ticari krediler için;
*Yüzde 22,8 faize kadar bankalar her 100 liralık ticari kredi için 30 liralık hazine tahvilini Merkez Bankası’nda karşılık olarak tutmak zorundadırlar.
*Yüzde 22,8 ile yüzde 29,35 faiz arasında her 100 liralık ticari kredi için 50 liralık hazine tahvilini karşılık olarak Merkez Bankası’nda tutmak zorundadırlar.
*Yüzde 29,35 üstünde ticari kredi veren bankalar, her 100 liralık kredi için 120 liralık hazine tahvilini Merkez Bankası’nda karşılık olarak tutmak zorundadırlar.
Hükümet ve Merkez Bankası bu durumda bir taşla iki kuş vurmak istiyor;
Birincisi… Bankalar ticari kredilere yüzde 30 üstünde faiz uygulayamayacak. Bu karar tüketici kredilerini kapsamıyor. Yani okkanın altına yine vatandaş girdi. Oysa ki siyasi iktidar bankaların kâr marjlarını yüzde 30 veya yüzde 40 gibi bir oranla sınırlayan kanun çıkarabilirdi. Ben 2009 yılında iki böyle bir kanun teklifi verdim. AKP oyları ile reddedildi.
İkincisi … Hazine tahvillerinin faizini düşürüp , bankalara satarak bütçe açıklarını finanse etmek istiyor. Ama Bankalar için sorun yok , çünkü tahvil faizleri yüzde 14′ te olsa , bankalar Yüzde 13 oranı ile MB’ dan fon sağlıyor. Ama MB’ nın faizi 13’te tutmasının maliyeti de kur artışı, enflasyon ve yoksullaşma olarak halka yansıyor.
Dahası, bu tür kararlar piyasa ekonomisinde rekabet şartlarını ve işleyişini bozuyor. Ekonomi yeraltına kayıyor.
Zaten bu karardan sonra Türkiye’nin CDS oranları da yeniden arttı. 650’den 769’a yükseldi.
CDS oranlarının artması, dış borçlanma maliyetlerini artırdığı gibi, güven sorunu oluşturduğu için dış borçların çevrilmesini de zorlaştırıyor. Herkes Türkiye’ye borç vermek istemiyor. İthalat kredilerinde bu sorunu yaşıyoruz. Yabancılar ithalatçımıza vade yapmak istemiyor.
Öte yandan bu sene cari açık arttı ve Merkez Bankası net rezervleri eksi değerdedir.
Türkiye’nin bir yıl içinde ödemesi gereken 182 milyar dolar dış borcu ve finanse etmek zorunda olduğu 50 milyar dolar cari açığı var. Bu tablo, dış borçlarda temerrüt riskini daha da artırdı. (Ekli tablo.)