Dün Türkiye‘nin adım adım dolar kıtlığına girdiğini gösteren çok önemli veriler açıklandı. Bunlardan ilki Merkez Bankası‘ndan geldi. Merkez Bankası cari açığa ilişkin verileri yayımladı. Bakın rapor neler söylüyor:
“Cari işlemler açığı, bir önceki yılın aynı ayına göre 2.229 milyon ABD doları artarak 5.554 milyon ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda on iki aylık cari işlemler açığı 24.223 milyon ABD doları olmuştur.”
Ne oldu o muhteşem ihracat rakamları? Nerede? Patladı diyordunuz, o zaman neden dış ticarette eksi veriyoruz. Yukarıda yer alan, 12 aylık açık olan -24 milyar dolar yerinde kalsa iyi… O rakam daha da bozulacak çünkü ürettikçe ithal eden sisteme ek olarak enerji maliyetleri de yerinde durmuyor.
Raporda başka bir ifade daha var:
“Portföy yatırımları 3.051 milyon ABD doları tutarında net çıkış kaydetmiştir. Alt kalemler itibarıyla incelendiğinde, yurt dışı yerleşiklerin hisse senedi piyasasında 744 milyon ABD doları, devlet iç borçlanma senetleri piyasasında da 201 milyon ABD doları net satış yaptığı görülmektedir.”
Dolar kıtlığının ana sebebi ürettikçe yarı mamul ithal etmemiz dedik. Ama bir neden de AKP’nin kavgacı iç ve dış politikaları. Seçmenlerini bir arada tutmak, çözülmeyi önlemek için, iç ve dış sert söylemlerde bulunması yatırımcıları korkutuyor, ülkeye, ekonomiye olan güveni azaltıyor. Azalan güvenle beraber yatırımcılar Türk hisse ve tahvillerini satıp, paralarını alıp kaçıyor. Bu kaçış neticesinde dolar miktarı azalıyor, kıtlaşıyor ve kur yukarı gidiyor.
Kaçan sermaye devasa boyutlarda. Erdoğan başkan olmadan önce 2017 yılında yabancıların elindeki hisse miktarı 51 milyar dolar, tahvil miktarı ise 30 milyar dolardı. Şimdi bu rakamlar, 19 milyar dolar hisse, 2,3 milyar dolar tahvil şeklinde. Aradaki fark yaklaşık -60 milyar dolar. Düşünebiliyor musunuz tam 60 milyar dolar öfke dili nedeni ile kaçmış…
Önceki yazılarımızda kaçanın sadece portföy yatırımları olmadığını, kurulması planlanan fabrika yatırımlarından da vazgeçildiğini belirtmiştik.
Ne olmuştur kaçan para ile? 60 milyar dolar çıkınca kur yukarı giderek firma maliyetlerini ve enflasyonu artırmıştır. Gelmekten vazgeçen fabrikalarla işsizlik artmıştır.
Dolardaki kıtlığın artacağını gösteren bir haber de bütçeden geldi. Maliye Bakanlığı bakın neler söylüyor:
“2022 yılı Nisan ayında merkezî yönetim bütçe giderleri 214,3 milyar TL, bütçe gelirleri 164,1 milyar TL ve bütçe açığı 50,2 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.”
Nisan ayında ödenen faiz 19,1 milyar TL oldu. Ocak-Nisan arası ise faiz ödemesi tam 103,9 milyar TL olarak gerçekleşti.
Ülke bütçesinin nereden nereye geldiğini rakamlarla gösterelim, böylece durumun nasıl kötüye gittiğini daha rahat görebiliriz.
2017 yılında başkanlık seçimi öncesinde bir yıldaki bütçe açığı 49,3 milyar TL idi.
2018 yılında açık, 72,5 milyar TL’ye yükseldi.
2019 yılında açık 124,3 milyar TL oldu.
2020 yılında açık 178,1 milyar TL’ye çıktı.
2021 yılında ise rakam 196,8 milyar TL’ye vurdu.
Rakamın yıllar içinde nasıl arttığını görüyor musunuz? Şimdi bir ayda 50 milyar TL açık verildi. Peki ne olacak bu işin sonu? Açık böyle artmaya devam mı edecek? Bu işin sonu Osmanlı’nın 1854 Kırım Savaşı sonrasındaki aldığı ilk borçtan yirmi yıl sonra batması gibi olur.
Açıklar nasıl finanse ediliyor? Vergi, zam ve borçlarla… Vergi ve zam vatandaşın alım gücünü bitirir. Maliye aslında altın yumurtlayan tavuğu kesiyor. Alınan borçlar da faiz nedeni ile maliyenin iflasına kadar ucu açık bir süreci içeriyor.
Peki bütçe açığı nasıl dolar kıtlığı yaratır? Zamları, alınan borçları ve faizi anladık, işin ucu dolara nasıl dokunur? Çok basit: Açık verdikçe yapılan zamlar enflasyon yaratmıyor mu? Enflasyon ise Lira’nın alım gücünü düşürmüyor mu? Lira değer kaybettikçe vatandaş dolara kaçmıyor mu?
Türkiye tarihinde görülmemiş bir şekilde ekonomide her başlıkta büyük bir zafiyet, çözülme, çöküş izliyoruz. Cari açık artıyor, kur yukarı gidiyor, işsizlik düşmüyor, enflasyon yükseliyor, bütçe korkunç büyüklükte açıklar veriyor, bu açıklar geleceği tehlikeye atacak ölçüsüz borçlar ve zamlarla kapatılmaya çalışılıyor…
AKP ne yapıyor? Kafayı Atatürk Havalimanı’na takmış, adı Atatürk olan her şeyden nefretle vazgeçmek için, milyar dolarlık bir limanı dahi yok etmeye başlamak üzereler. Ülkenin sorunları büyürken kuşaklar boyu biriktirdikleri nefreti kusuyorlar. Ancak bu nefret toplumun büyük bir kısmını incittiği gibi, ülkenin siyasi geleceği hakkında ciddi soru işaretleri oluşturarak, Türk ekonomisine yukarıda da anlattığımız gibi yatırımcı güvenini bitiriyor. AKP bindiği dalı kesiyor haberi yok…
Mevcut anlayışın ekonomideki büyük açıkları kapatması imkansız. Çünkü cari açığı kapatıp kuru düşürmek için yapılması gereken sadece iktisadi reformlar değil. Önce barış ve huzurun bu topraklara gelmesi gerekli. İster kapalı ister açık, ister dindar ister değil, toplumu oluşturan tüm bireylerin birbirini nefretle anmadan, ortak bir amaca kilitlenmesi gereklidir. Bu kilitlenmeyi ise AKP yapamaz. Çünkü AKP bir görüşün tarafıdır, bu görüş harici ile ittifak yapmaz, onların varlığını dahi kabul etmez. Bu sosyolojik ayrışma hedef birliğini imkânsız kılarak ekonominin düzelmesi için gerekli hamlelerin oluşmasını engeller. Ayrıca AKP içinde mevcut sorunları çözecek bilimsel politikalar da mevcut değildir. Yani eskiden büyük ama an itibarıyla %20’lerde seyreden tabanıyla da gerçekçi politikalar oluşturamadığı için sorunları çözemez.
Hep söylüyorum: Türkiye için tek çıkış seçimdir. Allah’a şükürler olsun ki seçimlere az bir süre kalarak ekonomide bir kıyamet yaşamadan durum kontrol altına alınacaktır. Ama o süreye kadar alt ve orta gelir çok acılar çekecektir.