Evren Devrim Zelyut, bugünkü yazısında Türkiye’nin nasıl Cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaşayacağını yazdı.
Dün enflasyon rakamları açıklandı. Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık %61,14, aylık %5,46 arttı. Bu rakamlar bizim için sürpriz oldu mu? Hayır. Aylardır Türkiye üzerine gelecek büyük bir enflasyon dalgasından bahsediyorduk. Bu dalganın nedeni de öyle AKP’nin dediği gibi salgın ve savaş da değil. Evet salgınla, savaşla girdi maliyetleri yukarı çıktı, ancak AKP ekonomi modeli dışa bağlı üretim sistemi ile, ithalatçı tarım politikaları ile bu dış şoklara oldukça hazırlıksız yakalandı. Zaten kötü olan durum daha da kötüleşti.
AKP hazırlıksız yakalandı kısmını biraz açalım. Bugün yaşadığımız enflasyonun iki ana nedeni var: Tarımın ihmal edilmesi, sanayide dış girdi bağı. Gıda fiyatları nasıl yukarı gitmesin? 2004 yılında 24 milyon hektar ekili arazi varken, 2020 yılında 19 milyona düşüyor. SGK’ya kayıtlı çiftçi sayısı 2008 yılında 1,1 milyonken 2020 yılında 500 bine iniyor.
Üretim bu rakamlara bağlı olarak düşerken, ülke Arap ve Afgan milyonlarca göçmenle doluyor. Bunun doğal sonucu nedir? Elbette ki fiyatların yukarı çıkmasıdır.
Geçtiğimiz günlerde Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) raporuna göre; 2006 yılında ofis alımının %99,9’u Türk çiftçisinden yapılıyordu. 2020 yılına geldiğimizde bu alımın sadece %19’u yerli kaynaklarla yapıldı.
2005 yılında Türk çiftçisinden 4,3 milyon ton, 2006 yılında 1,2 milyon ton, 2020 yılında ise 384 bin ton buğday alındı. Aynı yıl ithal edilen miktar ise 3,7 milyon ton oldu.
İşte bu hazin rakamlar Türkiye’de tarımın nasıl çöktüğünü, bir zamanlar girdi maliyetlerinden şikayet eden çiftçiye “Ananı da al git” diyen zihniyetin ülkeyi nasıl bir felakete getirdiğini açık seçik bir şekilde göstermektedir.
Ülkede biten sadece tarım değildir. Dışa bağlı sanayi, artan kura bağlı olarak (girdi maliyetleri nedeni ile) pahalı mamuller üretirken, aynı zamanda enflasyon da yaratmaktadır.
Sırf sorun bu olsa iyi; Erdoğan faiz indirip, kuru patlatınca ne oldu? Doları tutmak için kur korumalı ürün çıktı. Bu ürünle milyarlarca lira faiz vererek doları 14/15 arası tutmaya çalışıyorlar. Bakın 14-15 arası kur bile sanayiye büyük darbedir diyoruz. Bu kurdan alınacak girdiler enflasyonu patlatır dedik… Ama bunları geçtim, ödenecek faizi AKP zamlarla topluyor. Bakın hesap ortada:
Son bir yılda, santrallerde kullanılan doğalgaza %638, sanayide kullanılan gaza %549, konutta kullanılan gaza ise %93 zam yapıldı.
Peki uluslararası piyasalarda doğalgaz yüzde kaç arttı? Girin Bloomberg sitesine, seçin emtiaları, enerji başlığı altında Nymex’deki doğalgaz 2021 başında 2,70 usd iken, şimdi 5,70 usd olmuş. Yüzde kaç artmış? %111 artış var. Peki AKP’nin yaptığı zamlar? Sanayide bundan kat kat fazla değil mi? Aradaki farkı kuru tutmak için tefeciye, garanti ödeme ile yandaş müteahhitte yapmıyorlar mı?
Peki bu zamlar dönüp Nisan-Mayıs aylarında an itibari ile %114 olan üretici fiyatlarındaki artışı %125-130’a taşımayacak mı? Gerçek TÜFE yani tüketici fiyat endeksi, ÜFE yani üretici fiyatlarının 3-4 puan üstündedir. O zaman bugün %117 olan enflasyon demek ki Mayıs gibi %127-133 olacaktır.
O zaman şu soruyu sorma zamanı geldi: Bu kadar yüksek fiyatlı malları ekonomide kim alabilir? Bu halkın alım gücü zaten AKP’nin bilinçli tercihi ile düşürülmedi mi? AKP bütçeden aslan payını yandaşlarına vermedi mi? 2-3 maaş alan bürokratlar, işe girip bankamatik memuru olan yandaşlar, garanti ödemeleri alan müteahhitler, bütün bunlara ilişkin haberleri görmüyor muyuz?
Halkın alım gücü bitti ise, üstüne malların fiyatı da uçtu ise, ekonomi durmayacak mı? Cumhuriyet tarihinin en büyük durgunluğunu ve fiyat artışlarını beraber yaşayacağımız bir dönemine giriyoruz. Bunun adına stagflasyon yani durgunluk içinde enflasyon adı veriliyor.
Bu muazzam stagflasyona eşlik edecek yeni dış şokları da unutmayalım. Önceki yazılarımızda dile getirdiğimiz ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımları, Nisan-Mayıs gibi en az 50 baz puan olmak üzere karşımıza gelecek. Bu da kura yukarı yönlü bir enerji verecek. Son günlerde tartışılan bir konu da ABD’nin resesyona (durgunluk) girme ihtimali. 2 yıllık ABD tahvil faizinin 10 yıllık faizin üstüne çıkmasını resesyon alameti olarak görenler çoğunlukta. Sağlıklı bir ekonomide kısa vadeli faiz, uzun vadeli faizden düşük olur. Ancak burada durum tersine dönmüş durumda. 2 yıllık 2,45 on yıllık ise 2,40 civarında. Ne zaman bu durum oluşsa ABD resesyon yaşamış…
ABD resesyona girerse ne olur? Avrupa girer ve peşinden biz etkileniriz. İhracat düşer ve cari açık artar. Dolar yukarı gider ve maliyetler çıkar, enflasyon yükselir. ABD resesyona girmese bile sırf FED faiz artırımları ve en önemlisi salgında bastığı paraları geri çekecek olması, doları tek başına artıracak bir gelişme olacak.
Türkiye’de cari açık ve enflasyonu etkileyecek olan petrol fiyatlarını da unutmayın. ABD Başkanı Biden stratejik petrol rezervi satıyor diye 100 dolara düşen bir petrol var. Ama bu satış bitince ne olacak? En az 120 dolar. Bu da cari açığa +10 milyar dolar ekstra yük ve yeni enerji zamlarının topluma binmesi demek…
Türkiye AKP ile yaptığı hataların bedelini çok acı bir şekilde ödemeye başladı. Bunun üzerine gelecek dış etkiler ise bize tarihimizdeki en büyük krizlerden birisini yaşatmaya başladı bile…