Cumhurbaşkanının faizleri düşürmesi ve kurları artırmasındaki açıklanan hedef, enflasyonu ve dış açıkları düşürmektir. İkisi de gerçekleşmedi. Tersine enflasyon arttı. Yurt içinde ithal girdi yerine ikame üretim yapmadığımız sürece, dış açıklar da azalmaz. Aksi halde girdi ithalatı olmazsa, üretim yapamayız.
1.O halde ilk çözüm, içeride üretim yaparak üretimde kullanılan ithal girdi oranını yüzde 45 seviyesinden yüzde 10-15 seviyesine indirmektir. Bu yatırımları özel sektör yapmıyor. Çünkü demokrasi, hukuk ve güven altyapısı yok. Bugünkü iktidar da geri adım atmayacağına göre, bu yatırımları piyasaya girerek geçici bir süre için devletin yapması gerekir.
2. İktidar bilerek veya baskı altında bazı lobileri destek veriyor.
Bu lobileri kaldırmak gerekir.
Bir soru; kurların bu kadar artırılması, ‘128 milyar dolar nerede’nin bir cevabı olabilir mi?
Mart 2021’de patlayan 128 milyar dolar olayında kamu bankaları eliyle döviz satıldı. Mart ayında bir dolar 7,6836 TL idi. Şimdi 11, 2850’dir. Martta kamu bankalarından bir milyon dolar alan birisi, kasımda 3 milyon 601 bin lira kazanmış oluyor.
Kamu-özel iş birliği yolu ile yapılan yatırımlar, hem talep hem de dolar garantilidir. Yasa çıkararak sözleşmelerde dövizi kaldıran bir iktidar neden kamu-özel iş birliği yoluyla yapılan ihaleleri dolar üstünden yapıyor. Bu yolla devlet bütçesi ipotek altına alındı. Böyle giderse, bütçeler bu müteahhitlere çalışacak, kamu hizmetleri için kaynak kalmayacak.
Dahası zaten bu müteahhitlerin dış borcuna hazine kefil olmuş. O zaman yapılacak, devletin kefil olduğu dış borçları üstlenmesi ve kamu-özel iş birliği yoluyla yapılan tüm yatırımları devletleştirmektir.
3.Döviz arzını artırmak gerekir.
MB, rezervlerinde yükümlülükler daha fazladır. Net rezerv eksidir. İktidar IMF’ye giderse taze döviz girişi olur ve kurlar istikrar bulur. Ayrıca IMF, Türkiye için çıpa olur. Zira, raiting şirketleri ve yabancı sermaye IMF’nin gözüne bakıyor. Üç büyük raiting kuruluşu da Türkiye’yi aşırı spekülatif, yatırım yapılmaz statüsünde tutuyor. Kaldı ki iktidarın istikrar programı anlayışı yok. IMF zorunlu olarak istikrar programı isteyecektir.
Merkez Bankası’nın faiz indirimini Hazine Bakanı’nın benimsemediği ortaya çıktı. Demek ki bir ekonomi yönetimi yok. Her kararı Cumhurbaşkanı veriyor. Cumhurbaşkanı’nın da yukarıdaki önlemleri almayacağı çok açıktır. O zaman krizin derinleşip, buhrana dönüşmesini önlemenin tek yolu erken seçime gitmektir.
Seçimi yönlendiren siyasi partiler ve liderler olmayacak. Tek kişi Cumhurbaşkanı olacak. Başkanlık sistemi ve sistemle gelen hukuk, demokrasi, parti devleti, ideolojik eğitim ve toplumsal ayrışma ve ekonomide kaos devam edecek mi etmeyecek mi? Sisteme karşı olanlar hangi anlayışta olurlarsa olsunlar birleşecekler.
Gelecek iktidar, elbette bir istikrar programı yapacaktır. Kısa dönemde güven sorunu çözülecektir. Ama daha önemlisi, Avrupa Birliği Türkiye’ye kucak açacaktır. Bu da Türkiye için çıpa olacaktır.
Bu şartlarda raiting kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu artıracak, ülke risk primi düşecek, yerli ve yabancı sermaye yatırım yapacak, dışarıda dövizi olanlar getirecek, ekonomi kısa dönemde istikrar bulacaktır.
Kamuda ve özel sektörde oluşmuş tahribat, servet transferi ise ancak orta ve uzun dönemde telafi edilecektir