Merkez Bankası eski uzmanlarından Dr.Ayhan Bülent Toptaş, vatandaşın yüzde 17 faize rağmen neden dövizini bozmadığını madde madde anlattı:
Kasım 2020’de ekonomi yönetimi değişti. Piyasalardaki gerilim bir miktar azaldı. TCMB politika faizini görünen enflasyon düzeyinin üzerine, yüzde 17’ye yükseltti. Banka enflasyon karşıtı, sıkı para politikası izleyeceğini duyurdu. Bu gelişmelerle birlikte döviz kurlarında bir miktar gevşeme, aşağıya doğru hareket gözlendi. Türk Lirası biraz değer kazandı. Artık sıra ters dolarizasyona gelmiş gözüküyordu. Vatandaşların döviz hesaplarını bozdurmaları beklenmeye başlandı. Ama aylar geçmesine rağmen bu alanda beklenen gelişme olmadı. Özellikle yurtiçi yerleşikler döviz hesaplarını TL. ye çevirmediler ya da bu yönde çok az gelişme kaydedildi.
Politika faizinin yükselmesi ve TL.’nin değer kaybetmesine karşın ters dolarizasyonun başlamamasına neden olarak “güvensizlik” sorunu ön plana çıkartılıyor. Reformlara ihtiyaç duyulduğu ileri sürülüyor. Pandeminin de şiddetlendirdiği güvensizlik, belirsizlik sürüyor ve kur düşerken de yükselirken de vatandaşlar yabancı paralarda güvence arıyor.
IMF Araştırması ve Türkiye
Bu konuda biraz daha objektif olabilmek için yapılan araştırmalara bakmakta fayda var. Bunların içinde ilgi çeken bir tanesi IMF’nin Afrika Birimine ait. Söz konusu Birim 2015 yılında yayınlanan bir çalışmada Sahra Altı Afrika ülkelerindeki dolarizasyon deneyimini ve bundan çıkarılan dersleri ele alıyor. Araştırmanın içinde bir bölüm 2001-2012 yılları arasında dünyada yüksek derecede dolarize olmuş 42 ülke ekonomisini inceleyerek, bunlardan ters dolarizasyonu gerçekleştirebilen ekonomilerin hangi politikalarla ve hangi koşullarda başarılı olduğunu gözden geçiriyor.
Dolarize olmuş bu 42 ülkeden 11’inin söz konusu zaman diliminde ters dolarizasyonu gerçekleştirebildiği görülüyor. Bu ülkeler, Azerbaycan, Gürcistan, Bolivya, Kazakistan, Peru, Angola, Mozambik, Özbekistan, Paraguay, Uruguay. Türkiye de (kısa süreli olsa da) başarılı ülkeler arasında gösterilmiş.
Araştırmada Yabancı Para Mevduat/Toplam Mevduat oranı (dolarizasyon oranı) yüzde 30’u aşan bir ülke “dolarize olmuş” kabul ediliyor. Bu oran bilindiği gibi Türkiye için son iki yıldır ortalama yüzde 50’nin üzerinde. Yine araştırmaya göre ters dolarizasyondan bahsedebilmek için; 1) Dolarizasyon oranında yüzde 20’lik bir azalma sağlanması (Örneğin; Türkiye’nin bugünkü ortalama yüzde 55’lik dolarizasyon oranının kabaca yüzde 45’in altına düşmesi) 2) Yabancı para ile verilen kredilerin toplam kredilere oranının yükselmemesi öngörülüyor.
Ters dolarizasyonu etkileyen ana faktörler büyüme oranı ve enflasyon oranı ile cari açık, bütçe açığı, kamu borç stoku, dış borç stokunun Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranları olarak ifade ediliyor. Bu ekonomik göstergelerin yanı sıra ülkedeki demokrasi seviyesi de ters dolarizasyonu etkileyen önemli bir faktör. Söz konusu araştırma milli paranın değer kazanmasını, ekonomi politikalarının ve kurumlarının kalitesini destekleyici faktörler olarak görüyor.
IMF’nin yüzde 30’luk kriterine göre Türkiye 30 yıldır sürekli dolarize olmuş bir ülke. Türkiye’de dolarizasyon oranı 1991 yılından itibaren 2010 yılı hariç hep yüzde 30’un üzerinde olmuş. 1991 – 2001 yılları arasında söz konusu oran kademeli olarak yüzde 57’ye kadar yükselmiş, 2001-2010 yılları arasında yürütülen dikkatli ekonomi politikaları ve demokratikleşme söylemleri ile başarılı bir ters dolarizasyon süreci yaşanmış ve oran yüzde 29.2’ye kadar düşmüş. 2010 yılından itibaren yeniden aşamalı olarak yükselerek 2020 yılı sonunda yüzde 55 seviyesine ulaşmış.
Diğer taraftan, yabancı para kredilerin toplam kredilere oranı 2010’da yüzde 27 iken 2020’de yüzde 34 düzeyine yükselmiş (Bu oran 2018’de % 40 seviyesine ulaşmıştı. Ancak, Ağustos 2018 krizinden sonra yabancı para ile alınan krediler konusunda hakim olan ihtiyatlı tutum nedeniyle bu oran 6 puan geriledi. Bu, en azından kredi kanadında bir ters dolarizasyon sürecinin yaşandığına işaret ediyor) Peki IMF’nin araştırmasında dolarizasyonu etkileyen önemli faktörler olarak ifade edilen göstergeler dolarizasyonun en düşük düzeylerde olduğu 2010 ve en yüksek düzeylerde olduğu 2020 için hangi değerleri almış? Bu değerlere bakılarak Türkiye’nin önümüzde bir ters dolarizasyon süreci olup olmadığı konusunda bir fikir sahibi olunabilir.
Enflasyon (TÜFE): Türkiye’de dolarizasyon oranının en düşük seviyesine ulaştığı 2010 yılı enflasyonu 1969 yılından beri görülen en düşük enflasyon seviyesi olan yüzde 6.40’ta gerçekleşmişti. 2020 yılına bakıldığında enflasyon seviyesinin tek haneli olmaktan çıktığı, 2010 yılına göre yüzde yüzden fazla artarak, yüzde 14.6 olarak gerçekleştiği görülüyor.
GSYH Büyümesi: 2010 yılında GSYH yüzde 8.9 büyümüştü, 2020 yılı için büyüme hızı Dünya Bankası tarafından yüzde 0.5 olarak tahmin ediliyor.
Cari Denge: Türkiye’nin 2010’daki cari açığının GSYH’ya oranı yüzde -6.2 olarak gerçekleşmişti. Bu oranın 2020 yılı için yüzde – 5 civarında olduğu tahmin ediliyor. Çok önemli bir fark yok.
Bütçe Açığı: Bütçe açığının GSYH’ya oranının 2010 ve 2020 yıllarında çok farklı olmadığı ve yüzde 3.5 civarında olduğu görülüyor.
Genel Yönetim Borç Stoku: Genel Yönetim Borç Stokunun GSYH’ya oranının 2010’da yüzde 40 olduğu ve 2020’nin üçüncü çeyreğinde bu oranın yüzde 42.6 olarak gerçekleştiği ve fazla değişmediği görülüyor.
Dış Borç Stoku/GSYİH: Dış borç stokunun GSYH’ya oranında ise önemli bir yükselme görülüyor. 2010 yılında yüzde 37.4 olan oran 2020’nin üçüncü çeyreğinde yüzde 59.1’e yükselmiş gözüküyor.
Demokrasi Endeksi : IMF araştırmasının ters dolarizasyon sürecinde etkisi olduğunu ileri sürdüğü faktörlerden bir diğeri de ülkelerdeki demokrasinin seviyesi. İngiliz araştırma ve analiz şirketi Economist Intelligence Unit’in (EIU) hazırladığı Demokrasi Endeksine göre Türkiye 2010 yılında 10 üzerinden 5.73 puanla dünya sıralamasında 89’uncu sıradayken, 2020 yılında puanının 3.50’ye düşmesiyle birlikte 104’üncü sıraya gerilemiş durumda.
Sonuç olarak vatandaşın dövizini bozdurması zor bir olasılık gibi gözüküyor. Bir miktar çözülme olsa bile bu Türkiye’yi dolarize olmuş bir ekonomi görünümünden çıkarmayacak: 1) TCMB’nin Politika faizlerinin yükselmesi ve kurun gevşemesi tek başına ters dolarizasyonu sağlayacak faktörler değil. 2) Ters dolarizasyonun başarılması için ekonominin ve hatta siyasetin genel olarak sağlıklı bir görünüme kavuşması çok önemli. Türkiye’de ters dolarizasyonun önündeki en önemli engellerin şimdilik yüksek enflasyon, düşük hızlı büyüme, dış borç stokunun milli gelire oranının büyümesi, demokrasiden uzaklaşma, yanlış ekonomik politikalar ve kurumların kapasitesinin geriletilmesi olduğu söylenebilir. Bu engellerin kaldırılması halinde vatandaş dövizini bozacaktır.
Banka CEO’sunun Evi Neden Yok?
Türkiye’nin gündeminde İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran var. Hakan Aran, Antalya’da gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında kiralardan yakınıyor. Aran, 12.500...