Sağlık tüm dünyada birinci gündem konusu olurken ikinci gündem konusu da pandeminin ekonomi üzerindeki etkileri oldu. Peki İnsan Yaşamı ve Ekonomi Birlikte Korunabilir mi ? Dr.Ayhan Bülent Toptaş yazıyor:
Sağlık tüm dünyada birinci gündem konusu olurken ikinci gündem konusu da pandeminin ekonomi üzerindeki etkileri oldu. Peki İnsan Yaşamı ve Ekonomi Birlikte Korunabilir mi? Dr.Ayhan Bülent Toptaş yazıyor:
PANDENOMİ ÜZERİNE NOTLAR
Dünyanın bir köşesinden başlayan ve aşama aşama büyüyen, dünyayı etkisi altına alan ve ülkemizin de kapısını çalan pandemi alıştığımız hayat şeklimizi belirsiz bir süre için değiştirmemize yol açtı. Sağlık tüm dünyada birinci gündem konusu olurken ikinci gündem konusu da pandeminin ekonomi üzerindeki etkileri oldu. Her yerde öncelikle pandeminin ne durumda olduğu, ne kadar zarar verdiği ve ne tedbirler alındığı ve ne zaman sonuçlanabileceği konuşulurken neredeyse eş anlı olarak ekonominin ne durumda olduğu, ne kadar zarar gördüğü, ne tedbirler alındığı ve ne zaman düzeleceği soruları da tartışılıyor.
Ortaya çıkan resesyon bugüne kadar karşılaşılan resesyonlardan farklı. İçinde ilginç bir çelişki ve kısıt barındırıyor. Resesyonlarda talebin canlandırılması için ekonomi politikaları seferber edilir. Ama izolasyonun ön planda olduğu, insanların evde kalmak durumunda olduğu bir ortamda bunu başarmak nasıl mümkün olacak? Bazı ülkeler tıbbi tedavilerin (aşı, ilaç ) dışında kalan önlemleri (okulların, sinemaların, kafelerin, restoranların, otellerin, tiyatroların, ibadet yerlerinin kapatılması, toplantıların, cenazelerin yasaklanması, şüpheli vakaların karantinaya alınması, çalışma saatlerinin kısıtlanması, evden çalışmanın teşvik edilmesi) diğer ülkelere göre daha yoğun bir şekilde uyguladı. Salgının ilk görüldüğü Çinin Wuhan kentinde bu tedbirler en sert şekilde hayata geçirildi ve sonuç alındı. Bazı ülkeler ise bu önlemleri daha esnek bir şekilde değerlendirdiler. Bu farklı yaklaşımlar tartışma konusu oldu. Bu yaklaşımların hangisi doğru?
İnsan Yaşamı ve Ekonomi Birlikte Korunabilir – Sıkı İzolasyon Tedbirleri
Tıbbi tedavi dışındaki önlemlerin yoğunluk düzeyi arttıkça ekonomik maliyetlerin artacağı, ya da ekonomik faaliyete izin verildiği ölçüde can kaybının artacağı kaygıları sürerken Amerika Birleşik Devletlerinin önde gelen üniversitelerinden birinde yapılan bir çalışma dikkat çekiciydi. Massachussets Institute of Technology’den üç araştırmacı 1918 İspanyol Gribi Pandemisinin ABD’de yaptığı etkiyi ve izolasyon önlemlerinin sonuçlarını şehirler ve eyaletler arası karşılaştırmalı bir çalışmayla değerlendirdiler. Çalışmadan elde sonuçlardan ilki bu İspanyol Gribinin ABD ekonomisinin % 18 küçülmesine yol açtığıydı. İkinci ve daha çarpıcı olan sonuç ise erken ve sıkı izolasyon önlemleri alan ABD şehirlerinde sadece ölüm vakalarının azalmakla kalmadığı, aynı zamanda pandemiden sonra ekonomik toparlanmanın daha başarılı olduğu yönündeydi. Bu bulgular hayatların korunması ve ekonominin korunması arasında bir çelişki olmadığını iki seçeneğin birlikte gerçekleşebileceğini ortaya koymakta.
Evde Kal! Ama Nasıl?
Evde kalınsın. Sokağa çıkılmasın. Sosyal mesafe korunsun. Bu aynı zamanda üretim ve tüketimin büyük ölçüde baskı altında kalması demek oluyor. Peki emekçiler nasıl geçinecekler? Firmalar nasıl ayakta kalacaklar?
Dünyanın en güçlü ekonomilerinde önemli daralmalar, dünya genelinde ise % 3 lük bir küçülme beklenirken, hükümetler bir taraftan sağlık sistemini güçlendirmeye çalışıyor, diğer yandan hem para hem de maliye politikaları ile süreci hafifletmeye gayret ediyor. Merkez bankaları varlık alımları ve faiz indirimleri ile piyasadaki likiditeyi genişletiyor. Diğer yandan gelir düzeyleri düşük hane halkları destekleniyor, kamu alacakları erteleniyor, ekonomik darbe alan sektörlere vergi indirimi yapılıyor, şirketler tarafından kullanılabilecek kamu garantili fonlar oluşturuluyor, işsizlik sigortasının kapsamı genişletiliyor, şirketlerin geçici olarak işe gelmemeleri kararlaştırılan çalışanların vergilerini yatırmamaları, çocuk ve yaşlılara bakmak zorunda kaldıkları için işe gelemeyen çalışanlarına anlayış göstermeleri sağlanıyor, esnafa da çalışanlara, işsizlere sağlanan destekler veriliyor. Bu önlemler ülkelerin kendi özgün koşullarına göre değişebiliyor, farklılıklar gösterebiliyor.
Türkiye’de Ekonomi Politikaları
Türkiye pandemiye dünyanın en kırılgan ekonomilerinden biri olarak yakalandı. Ana sorun defalarca yapılan ikazlara rağmen ülkenin dış bir şoka karşı yeterli bir hazırlık içinde olmaması ve özellikle 2018 ve 2019 yıllarının sanki bir pandemi ile mücadele ediliyormuşçasına ihtiyatları tüketen ve israfa kaçan politikalarla geçirilmesiydi. Özellikle 2018 Ağustosunda ABD ile yaşanan anlaşmazlık nedeniyle yaşanan kur krizi sonrasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bir yıl içinde faizini % 24’ten % 9,75’e indirdi, tarihinde görülmemiş şekilde TCMB’nin genel kurulu Ocak ayına çekildi, ihtiyat akçeleri kullanıldı, TCMB başkanı görevinden alındı. Pandemi kapısını çaldığında Türkiye yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, geniş bütçe açığı, düşük rezervler sorununa çare arıyordu.
Ülkelerin açıkladıkları mali destek paketlerinin toplamı 8 trilyon dolara ulaştı. Bazı ülkelerin açıkladıkları paketlerin büyüklüğü GSYH’larının % 20’sine ulaşırken bu oran Türkiye‘de % 1,5’larda kaldı. Paketin açıklanmasından kısa bir süre sonra ek kaynak oluşturmak için halktan destek istenmesi ekonomi politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi. Özellikle kur artışının ve 170 milyar dolar civarındaki kısa vadeli dış borç yükünün yarattığı zorlukları hafifletmek için düşük faizli kredi alınması mümkün olan Uluslararası Para Fonuna (IMF) müracaat edilmeyeceği belirtiliyor. Ekonomik aktörler bu sorun için çözüm beklerken ve diğer yanda eldeki çok kısıtlı kaynağın çok özenli bir şekilde öncelikle sağlık sektörü, sonra da krizden etkilenen binlerce işletme ile milyonlarca vatandaş için harcanması umulurken hala Kanal İstanbul gibi projelerin gündemde olması pandeminin yarattığı ekonomik sorunların çözümüne ve para basılarak yaratılan ek kaynakların doğru şekilde kullanılacağına yönelik endişeler yaratıyor.
Kurumsal ve Yönetimsel Kapasite Düşüyor
Milyonlarca vatandaşın endişe ve üzüntü içinde devletten yardım beklediği şu günlerde seferberlik ve kardeşlik ruhunun canlandırılması umulurken yardımı kimin yapabileceği kimin yapamayacağının ortalıkta yüksek perdeden tartışılmasının yardım bekleyen insanlara neler hissettirebileceğinin düşünülmemesi büyük bir yönetim hatası. Vatandaşlara sadece eczaneler yoluyla ve tek bir merkezden maske ulaştırılmaya çalışılması, bir üst fiyat konularak piyasa yoluyla da maskenin dağıtılmasına izin verilmemesi de anlamlı gözükmüyor. 2000’li yıllara girerken de çok mükemmel bir yönetimsel ve kurumsal kapasite yoktu. Ama Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla ortaya konulan bazı kural ve disiplinler takip edilerek (TCMB’nin bağımsızlığı, Bankacılık sektörünün disipline edilmesi gibi) belirli bir istikrarlı bir ortama ulaşılmıştı. Bugün hala ekonominin çarklarının dönüyor olmasında bu programa 2011 yılına kadar bağlı kalmanın yarattığı ivmenin etkisi var. Ama maalesef zaman geçtikçe ve binilen dal kesildikçe bu ivme düşüyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan ve ülkelerin ortak tarihi birikimi olarak ortaya çıkan uluslararası standartlar ve en iyi uygulamalara meydan okurcasına, sanki toplantıya gelirken akla gelmiş ve ortaya atılmış izlenimi yaratan ve çok kurnazcaymış gibi gözüken, ama sadece günü kurtarmaya yönelik kararlar alınmaya devam ediliyor. Artan, ağırlaşan ve karmaşıklaşan sorunlarla baş edebilmenin en önemli çarelerinden biri bu düşüş sürecini tersine çevirmek olmalı.
Banka CEO’sunun Evi Neden Yok?
Türkiye’nin gündeminde İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran var. Hakan Aran, Antalya’da gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında kiralardan yakınıyor. Aran, 12.500...