Sermaye merkezden kaçıyor: Gelişmiş ülkelerin küresel gelirdeki paylarının azalması panige neden oluyor.. Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz yazıyor:
Belli bir dönemde bir ülkedeki milli gelir, üretim faktörlerinin gelirlerinin toplamıdır. Her faktörün kendine has bir getirisi vardır ki; emeğin geliri ücret, müteşebbisinki kâr, sermayeninki faiz ve doğal kaynaklarınki de rant (kira)dır. Üretim faktörlerine sahip olanlar gelir elde ederken, yoksun olanlar gelir elde edemez.
Her toplum, bölge ya da ülkenin üretim faktörü bileşimi ve verimliliği birbirinden farklı olduğundan milli gelir düzeyleri eşit olamaz. Ülkelerin farklı milli gelir düzeyleri, “küresel gelir”i ya da diğer adıyla “dünya hasılası”nı oluşturur. Böylelikle her ülke küresel gelire katkıda bulunur ve üretim faktörlerinin bileşimi ve verimliliği ölçüsünde, küresel gelirin ülkeler arasındaki dağılımı da farklılaşır.
Ülkelerin küresel gelire katkıları ne kadar dengesiz olursa, en düşük gelirli ve gelişmekte olan ülkelerdeki üretim faktörleri gelişmiş ülkelere doğru akışkanlık gösterecektir. Haliyle günümüzde karşılaştığımız göç ve hareketlilik tablosu ortaya çıkacaktır.
Küresel Büyümenin Gelişimi
2008 küresel krizinin en belirgin etkisi, büyüme oranları ve küresel gelir düzeyi üzerindeki etkisidir. 2009 yılında gelişmiş ülkelerin ekonomileri %3.2 oranında küçüldü. ABD’de küçülme oranı %2.6, Euro alanında %4.1, Japonya’da %5.2, Rusya’da ise %7.9 oldu. Diğer gelişmiş ülkelerde 2009 yılı küçülme ortalaması ise %1.2 olarak gerçekleşti.
Oysa kapitalizmin bu büyük krizinin ilk yıllarında Çin ekonomisi %9.1, Hindistan ekonomisi ise %5.7 büyüdü. Petrol ihracatçısı ülkelerden Irak ekonomisi %4.2 büyürken, Katar’ın büyüme oranı ise %8.6 olarak gerçekleşti.
Zaten petrol ihracatçısı ülkeler 1990’lı yıllarda ortalama %0.3 büyürken, 2000’li yıllar boyunca da ortalama %5.5 büyüdüler.
2014 yılına gelindiğinde, küresel krizin yaraları sarılmaya başlanmıştı ama sonuç tatmin edici değildi. O yıl gelişmiş ülkeler sadece %1.6 büyüdü. Euro alanındaki büyüme oranı da yalnızca %1.2 olarak gerçekleşti. Oysaki Çin o yıl %6.7, en düşük gelirli ülkeler ise %3.7 oranında büyümüştü.
Ve bir projeksiyon;
2019 yılı için küresel büyümenin %3 olması öngörülüyor ki bu seviye 2008 küresel krizinden bu yana en düşük seviye. 2020 yılında Latin Amerika, Orta Doğu ve Avrupa’da bir dizi gelişmekte olan ülkede öngörülen ekonomik performanstaki iyileşme sonucu küresel büyümenin %3.4’e çıkacağı tahmin ediliyor. Ancak yine de bu ülkelerin birçoğunun beklentileri hakkında belirsizlik hakim.
Küresel büyümenin en önemli riski ise Çin ve ABD ekonomilerinde ortaya çıkabilecek bir yavaşlama.
Küresel Gelirin İmparatorları: Gelişmiş Ülkeler
2009 yılında dünyada gelişmiş ülke sayısı 33’tü. Bu ülkelerin en göze çarpanları, başta ABD olmak üzere Euro Alanındaki ülkelerdi. İşte bu ülkelerde dünya nüfusunun %15.1’i yaşıyordu. Küresel krizin hemen ardından bu ülkeler dünya ihracatının %65.5’ine ve küresel gelirin %53.8’ine hakimlerdi.
2009 yılında ABD’nin dünya nüfusu içindeki payı %4.6 idi. ABD’nin milli gelirinin küresel gelir içinde %20.4’lük payı vardı ve dünya ihracatının %10’u ABD tarafından gerçekleştiriliyordu.
2009 yılında Euro Alanındaki 16 ülkede yaşayan nüfus, dünya nüfusunun %4.9’u kadardı. Euro Alanının milli gelirinin küresel gelir içindeki payı %15.1, dünya ihracat hacmi içindeki payı %28.3’üydü.
2018 yılında artık gelişmiş ülkelerin sayısı 39’a çıktı. Ancak dünya nüfusundaki payı azaldı, dünya nüfusunun %14.3’lük kısmı bu ülkelerde yaşıyor. Burada yaratılan milli gelir, küresel gelirin %40.8’ine eşit. Yine bu zengin nüfusun yaşadığı ülkeler, dünya ihracat hacminin %63’üne hükmediyorlar.
2018 yılında ABD tek başına dünya milli gelirinin %15.2’sine sahipken dünya ticaretinin %10.1’i ABD’lilerin elinde.
Euro alanındaki 19 gelişmiş ülkede yaşayan nüfus, dünya nüfusunun %4.5’i. Onlar da 2018 yılı itibariyle küresel gelirin %11.4’lük payına sahipler. Euro 19, dünya ihracatının %26.5’ini ellerinde tutuyor.
Özetle;
2009’dan günümüze geçen 10 yılda gelişmiş ülkelerin küresel büyümeye katkısı %30 oranında daralma gösterdi.
Gelişmiş ülkeler mal ve hizmet ihracatında on yıl içerisinde %4’lük bir kayba uğradı.
Son 10 yılda popüler gelişmiş ülke olan ABD’nin ve gelişmiş Euro alanı ülkelerinin küresel gelirdeki payı yaklaşık %25 azaldı.
Gelişmiş ülkelerin ihracat hacmi 2008’den 2019’a %4 daraldı. ABD dünya ticaretindeki yerini korumaya çalıştı ama Euro Alanındaki ülkelerin ihracat hacmi %3 düştü.
Hepimizin dikkatini çektiği gibi ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşları Çin’in dünya ihracatında söz sahibi olma yolundaki hızını kısıtladı. Fakat bilinenin aksine rakamlar bu savaşta ABD’nin de yara aldığını gösteriyor. Nedenine gelince; ABD, Çin’den bilgisayar, cep telefonu ve giyim ithal ediyor. Çin de ABD’den ticari uçak, otomobil gibi ürünler ithal ediyor. ABD’nin Çin’den yaptığı ticaretteki açığı %27.5 ve bunun uzun vadede %35 olması öngörülüyor Çin’in ise Amerika’dan yaptığı dış ticaretteki açığı %21 ve uzun vadede bu %25 olacak. ABD Çin’den ithal ettiği 550 milyar dolarlık ürüne gümrük vergisi uygularken, Çin de Amerika’dan ithal ettiği 285 milyar dolarlık ürüne gümrük vergisi uyguladı. Belli ki ticaret savaşları küresel boyuta da zarar veriyor. Ancak şimdi devir, karşılıklı tavizler devri olmalı.
Gelişmiş ülkelerin sayısı son on yılda 33’ten 39’a çıkmasına rağmen, bu 39 ülkede yaşayan nüfus %5 oranında azaldı. Tüm gelişmiş ülkelerin demografik değişimine uygun olarak doğum oranının düşmesi ve nüfusun yenilenmemesi sonucu nüfus yapısında gelinen noktanın bu olması normaldir.
Küresel Büyümenin Çalışkan Karıncaları : Çin ve Hindistan
2009 yılında %9.1 oranında büyüyen Çin’in nüfusu, dünya nüfusunun %19.9’u kadardı. Çin’in küresel gelirden aldığı pay o yıl %12.6’ya, dünya ihracat hacmindeki payı da %8.5’e eşitti.
Ekonomisini 2009 yılında %5.7 büyüten Hindistan nüfusunun dünya nüfusu içindeki payı %17.8’di. Hindistan milli geliri küresel gelirin %5.1’i, ihracatı ise dünya ihracat hacminin %1.7’siydi.
Çin’in nüfusu 2018’de dünya nüfusunun %18.7’sine gerilerken milli gelir büyüklüğü, dünya hasılasının %18.7’sine yükseldi. Ayrıca dünya ihracat hacminin %10.7’si artık Çin’lilerin elinde.
Hindistan nüfusu 2018 yılında değişmedi ama ülkenin küresel gelirdeki payı %7.7’ye, dünya ihracatındaki payı da %2.2’ye yükseldi.
Özetle;
Küresel büyümenin çalışkan karıncaları Çin ve Hindistan’ın milli gelirlerinin küresel gelir içindeki payı son 10 yılda %50 arttı.
Çin’in dünya ihracat içindeki payı %25 Hindistan’ın ise %30 artış gösterdi.
Görüldüğü gibi bu iki önemli gelişmekte olan ülkenin dünya ekonomisindeki payı büyük. Artık küresel gelir artışında gelişmekte olan ülkelerin payı giderek yükseliyor.
Gelişmekte olan ülkeler esasında küresel büyümeyi teşvik eden ve dünya hasılasından giderek daha fazla pay alan ülkelerdir. Ancak tüm gelişmekte olan ülkeler arasında küresel büyümenin faydaları ne ölçüde paylaşılıyor? Hızlı büyüyen ekonomilerin yarattığı milli gelirin ülke nüfusuna paylaşımı çok önemli.
Dünyada küresel büyümeyi ivmelendiren Çin’in nüfusu son 10 yılda gerilerken ve Hindistan’ın da aynı kalırken, bu iki ülkenin toplam nüfus içindeki payı yaklaşık %37’dir. Ve doğal olarak son 10 yılda dünya nüfusunun çok büyük bir kesimini oluşturan gelişmekte olan ülkeler, küresel büyümeye en büyük katkıda bulunanlardır. Rakamlar, bu ülkelerin ekonomilerinin gelişmiş ülkelerin ekonomilerinden daha hızlı büyüdüğünü gösteriyor.
Çin ve Hindistan ekonomileri, gelişmiş ülkelerden daha hızlı büyürken, pek çok ülke küresel büyüme sürecinde çok gerilerde kalıyor. Dünyada En Düşük Gelir grubunda ve Ağır Borçlu grubunda sayıca çok fazla ülke bulunuyor ve dünya nüfusu içindeki payları da giderek artıyor.
Dünya Üzerinde Yoksul Halklar da Var: Ağır Borçlu ve En Düşük Gelirli Ülkeler
Dünya, her zaman gelişmiş ülkelerden ibaret değil. Ülkelerarası küresel gelir dağılımına dahil olan 38 tane Ağır Borçlu ülke ve 59 tane En Düşük Gelirli ülke mevcut.
2009 yılında Ağır Borçlu ülkelerin nüfusu, dünya nüfusunun %8.8’i, küresel gelirdeki payları da %2.1’di.
2018 yılında En Düşük Gelirli ülkelerin dünya nüfusu içindeki payı %19.8. Bu 59 ülkenin küresel gelirden aldıkları pay %4.3. Ağır Borçlu 39 ülkede ise dünya nüfusunun %10.1’i yaşıyor ve dünya milli gelirinden sadece %1.5 pay alıyorlar.
Özetle;
Gelişmiş ülkelerin dünya nüfusu içindeki payı azalırken, En Düşük Gelirli ve Ağır Borçlu ülkelerin nüfus içindeki payı son 10 yılda artış gösteriyor. En Düşük Gelirli ülkelerde yaşayan nüfus, dünya nüfusunun %20’sine ulaşmış durumda. Ağır Borçlu 59 ülkede yaşayan nüfus da dünya nüfusunun %10’una ulaştı.
En şansız toplam 97 ülkede yaşayan dünya nüfusunun %30’u, küresel büyümenin nimetlerinden hiç faydalanmaksızın ve katkı sağlamaksızın yaşamaya devam ediyorlar.
Bugünden Sonra Küresel Gelir Nasıl Şekillenecek?
Artık küresel gelir ya da hasıla 2008 küresel krizinden bugüne en düşük seviyelerde artıyor. Son yıllarda büyüme tahminlerindeki aşağı yönlü değişimin pek çok sebebi var:
Fransa’daki sokak protestoları,
Anlaşmasız Brexit ihtimalinin gerginliği,
İtalya’daki bütçe tartışmaları,
Almanya’daki otomobil üretiminin yeni emisyon standartlarının getirilmesi ile kesintiye uğraması,
Euro Bölgesi’nde tüketici ve işgücü zayıflığı,
Çin ve Amerika arasındaki ticari gerilimler.
IMF’in Ekim 2019’da yayınladığı WEO raporuna göre; 2020 yılı ve sonrasında ABD, Euro Bölgesi, Çin ve Japonya’yı kapsayan küresel gelirin yarısına yakın bir bölümünü oluşturan ekonomiler için büyümenin ılımlı olması bekleniyor. 2020 için öngörülen toparlanmanın büyük kısmına etki edecek gelişmekte ekonomiler ise ya ağır baskı altında olabilir ya da geçmiş ortalamalara göre düşük performans gösterebilirler. Özellikle Arjantin, İran, Venezuela, Libya ve Yemen gibi çatışmalardan etkilenen diğer gelişmekte olan ülkeler önemli makroekonomik sıkıntı yaşamaya devam edebilir. Türkiye’nin de bu grupta adı geçiyor. Brezilya, Meksika, Rusya ve Suudi Arabistan gibi gelişmekte olan diğer piyasa ekonomilerinin geçmiş ortalamalarının oldukça altında, %1 ya da daha az büyüyeceği tahmin ediliyor. Hindistan’da büyüme, 2019 yılında kurumsal ve çevresel düzenleyicilerdeki belirsizlik ve banka dışı finansal sektörün sağlığına ilişkin kaygılarla birlikte, talebe bağlı olarak yavaşlamıştı. Hindistan’da olduğu gibi 2020 ve sonrasında büyümenin, yukarıda adı geçen gelişmekte olan ülkeler için de güçlenmesi, nihai küresel toparlanmanın öngörülmesinin arkasındaki itici faktördür.
Ancak, Çin ve ABD ekonomilerinde öngörülen bir yavaşlama ve belirgin aşağı yönlü riskler nedeniyle küresel faaliyetler gerileyebilir. Böyle bir sonucu önlemek için önerilen politikalar şunlardır:
Ticari ilişkilerdeki gerilimin azalması,
Ülkeler arası çok taraflı işbirliğinin canlandırılması,
Politika yapıcıların orta vadede büyümenin önünde önemli bir risk olan finansal açıkların önüne geçmesi.
Kaynak: IMF, World Economic Outlook, October 2010, 2015 ve 2019.
PROF. DR. BİNHAN ELİF YILMAZ YAZILARINI KENDİ BLOGUNDAN OKUYABİLİRSİNİZ: TIKLAYIN!
CarrefourSA Bayilik Buluşmaları Antalya ile Devam Ediyor
Sabancı Holding ve Carrefour Grup iştiraki, Türkiye perakende sektörünün öncü markası CarrefourSA 70 ilde 1200 mağazası ve bayileri dahil olmak...