HANİFE SERTER YAZIYOR: O da bu sistemin kurbanı bir nevi. Kim ister böyle arkasından kötü dualarla anılmayı yoksa. Hayır duası almak varken İK’cı olup Persona non grata ( istenmeyen adam ) olmayı kim ister ?
Bir konuya açıklık getirme gereği doğdu.
Kimliği belirsiz yazarımız Deniz Ateş’in ben olduğumu düşünenler , sananlar olmuş…
Büyük yanılgı.
Birincisi ben şizofren değilim, farklı kimliklere bürünmek gibi bir eğilimim bulunmamakta .
İkincisi Paramedya’da yazdığım her yazının altına kendi adımı yazamayacaksam hiç yazmam daha iyi .Ayrıca o kadar imla hatasını , ayrı yazılan de/da’ları ve hatta ki ekini göz göre göre hatalı yazmayı istesem de başaramam.
Üçüncüsü bu Alp dağlarına kayağa giden, bir başka dağ başında Ateş yakan, sadece Arif olanın anlayabileceği tarzda kişilikleri bu kadar yakından tanıyacak kadar sektörün, işin, kurumların içinde değilim…
Dördüncüsü bu kadar işin içinde olsam bu tür yazıları takma isimle de olsa yazacak kadar cesur da değilim. Deniz Ateş’i cesareti için kutlarım.
KİM BU ADAM?
Kadın mı erkek mi olduğunu, hangi kurumda hangi görevde çalıştığını, büyük şehirde mi, taşrada bir yerde mi yaşadığını , kimleri tanıyıp, kimleri tanımadığını henüz çözemediğimiz, kimlikten kimliğe giren , sürekli çelişkili ifadeler veren yazarımızı ben de birçok Paramedya okuyucusu gibi keyifle okuyor, kelimelere adeta top sektirişini hayranlıkla izliyorum. Kompozisyonları bazen dağınık da olsa, insanın ” bırak dağınık kalsın, böyle de güzel..” diyesi geliyor. ( Ama imla hatalarını, noktalama işaretlerini, yazım yanlışlarını düzelttireceği birini bulsa iyi olur. )
Kim olduğunu merak etmekle birlikte, rahat rahat yazmaya devam edebilmesi açısından bunun gizli kalması için dua ediyorum doğrusu.
Diğer taraftan bu yazıları beğeniyor , keyifle okuyor olmam eleştirmeyeceğim anlamına gelmez. İnsan bazen sevdiği, beğendiği şeyleri de eleştirebilir. Ya da konu hakkında kendi fikrini özgürce söyleyebilir . Bankacılık hayatınızda bu size unutturulmuş olabilir ama bu böyledir. İnsan olarak böyle bir hakkınız vardır. Kullanırsınız, kullanmazsınız, kullanamazsınız, kullandırılmazsınız… O ayrı.
Gelelim sadete.
Neydi o Deniz Ateş’in geçen haftaki zehir zemberek İK’cı yazısı öyle ?
Sanki o adamcağız bunları “keyfinden” yapıyor. Sanki bu işten ayrı bir ” zevk” alıyor. Sanki onun işi ” iş” değil de hobisi.. Boş zamanlarında oturup ” bugün kimleri paketleyip de atsam ?!” diye düşünüyor sanki. Yok öyle bir şey…Hepimizin kabul etmesi gereken bir şey var ki , adamın ” işi” bu. Bu konuda “kariyer ” yapmış, ün salmış, ” aranan” kişi olmuş. Patronların ” arayıp da bulamadıkları ” kişi sonunda bulunmuş. Adam bu işi iyi biliyor, iyi yapıyor. Hani derler ya ” Herkes işini iyi yapsa bu memleket cennet olurdu..” diye.
Tamam bunun işi ülkeyi ” cehenneme” çeviriyor belki ama .. Zebani de bir melek sonuçta ve kendisine göre bir “iş tanımı” var. ( Zebani :Cehenneme gidenlerle meşgul olan melek, cehennemlikleri cehenneme atmaya memur edilen melek, cehennem bekçisi. )
Bu adam bu işi bilerek mi seçti peki ?! Hiç sanmam. Eminim puanı yetse Tıp filan yazar sonunda da başarılı bir beyin cerrahı olabilirdi . Nice hayatlar kurtarırdı. Binlerce kişi kendisini hayırlarla anardı. Ama olmamış işte. Puanı, zeka tipi, çalışma disiplini Tıp filan kazanmaya yetmemiş. Ya da yetmiş de kendisi ” Amaaan kim okuyacak şimdi 15 yıl ..” deyip seçmemiş.
Üşenmiş. İşte bunlar hep eğitim sistemimizin çarpıklığından. Bazı meslek seçimleri hayat kurtarır, bazıları da başkalarının hayatını karartır. Ama bu da bu adamın suçu değil yani.
O da bu sistemin kurbanı bir nevi. Kim ister böyle arkasından kötü dualarla anılmayı yoksa. Hayır duası almak varken İK’cı olup ” Persona non grata ( istenmeyen adam ) olmayı kim ister ?! ( Ben de hiç aklımda yokken puanım yüksek geldi diye Uluslararası İlişkiler okudum mesela. Bari öğrendiklerimi araya sıkıştırayım da boşa gitmesin.:)
Eyy Deniz Ateş. O kadar güzel karakterler oluşturup, senaryolar yazıyorsun..Bir roman yazarı olman gerekirken bir bankada sıkışıp kalmışsın belli ki . Bak sen de bu yetenekleri doğru tespit edemeyen çarpık eğitim sisteminin bir ürünüsün . Bu kadar yüklenme bu CEO, GMY, İK Müdürü vs. olmuş adamlara,kadınlara. Biraz acı. Onlar da kim bilir ne yetenekleri ne hayalleri varken puanları yüksek, mezun oldukları okulları iyi, yurtdışı yüksek lisansı vs. var diyerek sistemin seçip seçip kendine kurban ettiği zavallı kişilikler. Onlar da birer emir kulu. Eni sonu patronun maaşlı ( az biraz da primli (!) çalışan marabaları.Patron da onları belli bir amaç için tutmuş, işe almış . Ne yapsın bu adamlar. İşini iyi yapmayıp da ” performans yetersizliğinden” işten mi atılsın yani. Onların da işi bu şimdi. Adam at, primi kap . Kim bilir ne zor hedefler verildi onlara da. “Yıl sonuna kadar kadroları şu sayıya düşür, yoksa biz seni düşürürüz ..” denildi. De ki düşüremedi . Al sana kariyerin sonu…
Yani işin özü empati arkadaşlar. Bu zavallı IK’cılarla biraz empati yapmalı, gerekirse onlara biraz yardımcı olmalısınız şimdi. Biz ne yapabiliriz ki demeyin hemen. İstifa edebilirsiniz mesela , fazla yormadan, üzmeden, uzatmadan . Bir iki maaşın lafı mı olur. Amaan canım, büyüklük sizde kalsın, gerekirse tazminat da içerde kalsın. Kullanmadığınız yıllık izinleri de unutun gitsin. Fazla mesai de başınızın gözünüzün sadakası olsun. Emekliler de bayram ikramiyesini sandıklara harçlık olarak bıraktı bakın. Büyüklerinizden biraz örnek alın . Biraz tok gözlü olun.
IK’dan sorumlu GMY olmak zor, çok zor bu dönemde. O kadar ah almak, ah ala ala bu işleri yapmak… Kolay değil. Herkes yapamaz. Allah düşmanımın başına bile vermesin. Amin.
( Not: Deniz Ateş, burcu burcu mobbing kokan, oğuz boylarında geçen, bin başlı performans masalını yazsa da okusak diyorum ama masal kültürü pek yok sanırım. Yine de bekliyoruz. )
Banka CEO’sunun Evi Neden Yok?
Türkiye’nin gündeminde İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran var.Hakan Aran, Antalya’da gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında kiralardan yakınıyor. Aran, 12.500 lira...