Amerika üzerinden gelen büyük fırtınanın etkisi altındaki Türkiye’de bankalar ne yaptı ve ne yapacak? Hanife Serter’den bomba gibi bir yorum. dahası özeleştiri.
Ülkemiz Amerika üzerinden “deli deli” esen soğuk hava dalgasının etkisi altına girmeye başladı bile.
Şu an için tam üşütmese de herkesin içinde garip bir ürperme.
Ufuktaki kara kara bulutları görüyor ve doğal bir refleksle daha bir yakınlaşıyoruz birbirimize.
Aynı yolda “beraber” yürümediklerimizle bile beraber ıslanmaya hazırız bu yağmurda. Fırtına ha koptu ha kopacak.
Gök gürültülerinin sesini duyduk.
Çakan şimşekleri hep birlikte gördük. Meteorolojinin başında olanlar her ne kadar havaların günlük güneşlik olacağından, gürlese de yağmayacağından bahseden “ iyimser” sunumlar yapsa da, ellerindeki gerçek raporları okumadıkları, sadece temennilerini paylaştıkları çok belli.. sahte gülüşlerine de kolay kolay kimse kanmıyor. Yine de emin olmak için herkes kendi üzerine düşecek ilk yağmur damlalarını bekliyor.
HAZIRMIYIZ?
Defalarca ekonomik fırtınalar yaşamış bir ülkenin bu defa çatısını bacasını onarmış, kapılarını, pencerelerini sağlamlamış, erzak stoğunu yapmış olarak evinin sıcak ortamında bu fırtınanın gelip geçmesini bekleyeceğini umuyoruz.
Kapı, pencere, erzak kısmını bilmem ama evin çatısını oluşturan Bankacılık sisteminin önceki tecrübeler sonrası bir çok deliğini sıkı sıkı kapattığını söyleyebilirim. Önceki fırtınalarda Piyasaya verdiği kredilerdeki teminat zaafiyetleri nedeniyle ağır hasarlar alan Bankalar, yapılan yeni yeni düzenlemelerle , ince eleyip sık dokuyan kredi tahsis sistemleri ile kredilerini en etkili şekilde teminatlandırmayı başarmıştı bir dönem. Eski dönemlerde zaafiyet oluşturan “mezarlık senetleri” gibi tahsili imkansız teminatlardan tamamen vazgeçti örneğin. Çekler belli bir disiplin altına alındı.
Herkese tomar tomar çek karnesi verilmesinin önüne geçildi. Teminata alınan Çeklerin tahsil kabiliyeti sistem üzerinden rahatça kontrol edilebilir hale geldi, kefaletlerde bile firma ortaklarının imzası ile yetinilmedi, üzerine mal kaçırılması moda haline gelen eşlerin de şahsi kefalet imzaları alınarak, anlaşmalı boşanmalarla ticari borçlardan kurtulmayı hedefleyenler bu yoldan caydırıldı. Ve tabii bol bol gayrimenkul ipotek edildi. İpotekler en sağlam teminat olarak görülmeye devam etti . Her fırtına bankalar için ayrı bir tecrübeydi. Bankaların çoğu eminim ki bu tecrübelerin etkisi ile bu fırtınaya karşı daha bir hazırlıklı.
BANKA VE ŞEMSİYE
Diğer taraftan kredi kullanan banka müşterileri için de öğreticiydi eski fırtınalar. Onların da ilk öğrendiği şey ” Yağmurlu havada bankaların kimseye şemsiye tutmadığı ” oldu.
Bir çok müşteri fırtınalar sonrası şemsiye satmak için kapısını çalan bankacıları kapıdan kovdu.
Bacadan girenleri mecburen kabul etti çoğu. Güneşli havalarda aldıkları şemsiyeleri şimdi kullanabilirler mi bilinmez. Bu konuda geçtiğimiz haftalarda BDDK’nın bankalara verdiği talimatlar önemliydi. “Şemsiyeleri geri toplamayın, ihtiyacı olanlara şemsiye vermeye devam edin, firmaların çatısındaki, bacasındaki delikleri görmemezlikten gelin..” önerileri bankalar tarafından ne kadar dikkate alınacak göreceğiz. Bankalar “bu havada şemsiye satmam, bana lazım..” diyemese de şemsiye için öyle fiyatlar veriyor ki, firmalar ” yağmurda sırılsıklam ıslanmaya razı” hale geliyor. “Islanıp ıslanıp kururuz Nasıl olsa..” diye düşünüyor bazıları belki. Dikkat etseler de üşütmeseler bari.
KİM HAKLI?
Bankalar da kendi açısından haklı tabii. Onlara da güneşli havada şemsiye tutan Yurtdışı Kredi değerlendirme kuruluşları şemsiyeleri bir bir kapatıyor. Sıcak akan musluklar birden kesildi. Şimdi olsa olsa “soğuk duş” etkisi yaratacak faizler ile borçlar çevrilecek. Yeni yeni krediler alınması zorlaşacak. Bankaların da işi zor. Hele hele de kredi portföyünde ” inşaat firmalarına ” önemli yer vermiş bankalar eminim bu günlerde kabuslar görüyor. Bankacılığa ilk başladığım yıllarda çalıştığım bankanın inşaat sektörüne karşı çok katı kuralları vardı. Özellikle de konut sektörüne asla kredi verilmezdi. En zengin müteahhitlerin bile ellerindeki tüm parayı betona harcadıkları, ekonomik fırtınalardan sonra uzun yıllar boyu ellerinde kalan gayrimenkulleri nakde çevirmekte zorlandıkları, kredilerini kısa sürede kapatamadıkları bilgisi ve tecrübesi hafızalarda derin bir yer etmişti. Beton ekonomisine dayalı olarak büyüyen ekonomimizin bu fırtınadan nasıl çıkacağını hep birlikte göreceğiz. Muhtemelen yine çok şeyler öğreneceğiz.
Yanlış yapılaşmanın, beton etkisinin şehirlerde ve doğada yarattığı felaketlere, sellere, yıkımlara son dönemlerde sık sık tanık olduk. Dilerim bu aşırı betonlaşma durumu ekonomi üzerinde de aynı etkiyi yaratmaz da bu fırtınadan sağlam çıkarız.
Banka CEO’sunun Evi Neden Yok?
Türkiye’nin gündeminde İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran var. Hakan Aran, Antalya’da gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında kiralardan yakınıyor. Aran, 12.500...