Kuralları çiğnedik ama kar ettik tartışmasını başlatan Hanife Serter, şimdi de bankaların daha verirken batan kredilerini ele aldı. Suçlu kim?
Bankacılığın en kısa tanımı; borç aldığını borç verip, borcu geri alırken kar edip, borcunu da faizi ile zamanında geri ödemektir.
Bankaların son yıllarda en çok övündükleri konu yurtdışından ucuza (!) aldıkları sendikasyon kredileri ve onların yenileme zamanı geldiğinde aynı borcun uygun koşullarda (!) tekrar uzatılması olmuştur.
Bankaların İnternet sayfaları bu konuda haberlerle dolu.
Büyük bankaların tümü her seferinde en az bir milyar EURO / USD’lik borçlanmaları çok uygun (!) koşullarda, uygun faiz ve vadelerde (!) yaptığının reklamını yapmayı çok seviyor. Ancak son dönemlerde yine bu büyük bankalar yakın izlemeye aldıkları , yani borç verdikleri yerden bu borcu tahsil edebilecekleri konusunda ciddi şüpheler bulunan milyar EURO tutarında kredileri ve yine borç verdikleri yerlerden , kişilerden kesinlikle tahsil edemedikleri kesinleştiği için bilançolarından varlık yönetim şirketlerine satarak kurtuldukları Milyar TL. lik kredileri ile haber olmak zorunda kaldı. Yani bu durum bankaların küçük , büyük borç verdikleri yerlerden bu borçları geri almakta “zorlanmaya başladıklarının” istemeden de olsa ilanıydı. İşlerin iyi gitmediği bir yerde borçların öyle tıkır tıkır ödenmeyeceği aşikar.
Diğer taraftan borçların ödenmemesi ihtimaline karşı alınmış olan ” teminat” niteliğindeki varlıklar da para etmezse, yani kısa sürede değerinin karşılığı kadar nakde çevrilemezse işler iyice sarpa sarar. Örneğin teminat olarak alınmış evler, arsalar, otomobiller, tarlalar, hisseler kolayca satılamazsa, satılığa çıkarıldığı halde alıcısı bulunamazsa alacaklar tahsil edilemez , krediler donup kalırlar . Donmuş krediyi sevmez bankalar. Donmuş kredi bilançoyu fena bozar. Bu bilançoları gören okuyan yurtdışı finansmancılar ne yapar ? Artık borcu ağırdan satar. Faizi yükseltir, vadeyi kısar. Güven ortadan kalkmaya başladığında ilk önce onlar kaçar .
Okulların kapandığı gün bankacı bir arkadaşımız çocuğunun karnesinin fotoğrafını sosyal medyada paylaştığında altındaki yorumlardan biri dikkatimi çekti. Muhtemelen arkadaşın müşterisi olan kişi ” Fitch İstanbul ofisini neden kapatmış ?” diye soruyordu. Karneyi, notları görünce beyefendinin aklına Fitch gelmiş diye düşündüm. Daha da ilginç olan bankacı arkadaşın sorunun altına yaptığı detaylı, çok yönlü, tatmin edici, güven verici, müşteri odaklı bir bankacıya yakışır açıklamasıydı. Halkla iç içe olan, onları dinleyen, anlayan, anlatan bankacılarımız var , ne iyi değil mi ? Bankacılık’ta meşhur bir söz vardır : “Kredi verirken batar..” denir . Yani doğru kişiye, doğru zamanda, doğru koşullarda , doğru teminatlar alınarak borç vermek gerekir ki o borç geri alınabilsin. Çünkü Banka’nın borç verdiği para ; yurt içinden aldığı borçlar ( yani topladığı mevduatlar) ve yurt dışından aldığı borçlardır ( yani sendikasyon kredileridir) . Emanettir. Emanete iyi bakmak gerekir. En altta çalışan, şubede işini yapan bankacı bu kuralı bilir , gün gelir bunun altında ezilir. Uykuları kaçar. Gerekirse borç verdiği esnafın kapısında yatar. Git derler , evine gidip bakar. Peki en üstlerde olup, en yüksek tutarlı kredilere imza atanlar , kredileri geri ödenmediğinde ne yapar ?
Bekleyip görelim.
Banka CEO’sunun Evi Neden Yok?
Türkiye’nin gündeminde İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran var. Hakan Aran, Antalya’da gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında kiralardan yakınıyor. Aran, 12.500...